Sanırım 6 yaşındaydım. Emin değilim ama okula başlamadığım kesindi. Başka şehirde, arabaların egzoz dumanlarını soluyarak yaşamak zorunda kalan akrabalarım olduğunu o yaşımda biliyordum.
Hatta o akrabalarım zaman zaman bizim şehrimize gelip bizi ziyaret ederlerdi. Dedem öldüğünde mesela. O zaman çok insan gelmişti evimize. Küçük gecekondu evimizde adım atacak yer kalmamıştı. Sanırım dedem yazın ölmüştü yani havalar sıcaktı ve herkes dışarıda duruyordu. Kadınların hepsi evin içene doluşmuş bir şeyler okuyordu. Ben ise dışarıda tanımadığım insan kalabalığını görmekten sıkılmış olmalıyım ki o zamanlar evin içine girmeye karar verdim. Attım kendimi kalabalık bir odaya. Aslında gitmek istediğim yere gittim yine orası kalabalıktı zaten.
Gecekondu küçük evimiz bahçeli ve güzel bir evdir. Çevresindeki yeşillik arazi dümdüz değil de biraz yamaç gibi meyilliydi. Evimiz hemen yolun kenarındaki kocaman çam ağacının dibindeydi. Evimizin çatısına çam ağacından düşen tırtırlarla oynardık. Çok severdim onlarla oynamayı. Trenin vagonları gibi ardı ardına dizilerek yolun ortasında giderlerdi. Evimizde bir dedemle babaannemin uyuduğu oda, bir annemle babamın yattığı oda, bir tane oturma odası var bir tanede salon vardı. Kardeşlerim ve ben hep salonda yatardık. Annem “Ömer gel buraya oğlum” dediğinde sabahları hemen yanına koşar ve doyasıya öperdim yanaklarından. Onu gerçekten çok seviyorum. Biricik annem benim. Beni hiç bırakma olur mu?
Kardeşlerimde annemi çok seviyor annemde onları. Bizim ailemizde kıskanma yok. Kırılma, gücenme, alınma yok. Çok mutluyuz böyle. Gerçekten bak. Sende gelsen, görsen evimizi, yaşadıklarımızı, komşumuz Hatice yengenin insana olan sıcakkanlılığını görür ve inanırsın. Gerçi her ne kadar bahçesine kaçan toplar için bize bağırsa da çok iyi kalpli birisi o. Aslında biliyor musun, biz onun bahçesine kaçan topları o evden çıkmadan hemen bahçesine girip alıp kaçıyoruz. Bazen kızıyor ama ne yapalım. Seviyorduk maç yapmayı, sabahtan akşama kadar. Seviyorduk işte mahalle maçalarında yenemediğimiz takım kalana kadar top oynamayı. Sonrada terli terli cebimizdeki 3-5 kuruş ile aldığımız serinlemek için yediğimiz meybuzları. Seviyorum onları.
Evimizin önündeki çeşmeden arkadaşlarla hep su içerdik. Annem bize mutfağın penceresinden bağırırdı. “Ertunç, ömer, hakan!! Gidin başka yerde su için bakim. Su faturasını siz ödemiyorsunuz. Bu ay ne kadar fatura geldi haberiniz varmı?” diye her zaman uyarırdı bizi. Biz yine yılmadan usanmadan içerdik. Bazen evimizin bahçesindeki içine 4 kişinin zor sığacağı küçük havuzumuzu tulumbadan akan suyla doldurur sefa yapardık. Evet bu havuz sefasını sonra anlatacağım size. Söz veriyorum bak.
Havuz sefasını anlatacağım birde ben küçükken yaptığım şeyler anlatırım belki. Ama sen bu söylediklerimden hiç kimseye bahsetme olur mu? Mesela Hatice yengenin bahçesine kaçan topları ondan habersiz bahçesine girip aldığımızı sakın söyleme. Bu sefer eve girmez topumuzu kaçırmamızı bekler ve Allah korusun keser topumuzu :(
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder