7 Kasım 2010 Pazar

bugün

"'bugün hiçbir şey olmadı.' demek istemezdim ama öyle oldu. Bende farklı şeylerden bahsedeceğim şimdi sana rıza. Kongreden bahsetmek istiyorum. Ne yapıyoruz? Ne olacak? Nasıl olacak? Neler değişip neler sabit kalacak?

Bu sorulara kendimce cevap vereceğim. Öyle olacak işte. Kongreye dahil olmam tamamen şans diyebilirim ve bir sonra ki kongreye de katılmak istiyorum. Evet bu kadar net. Tabii daha iyi bir ingilizce bilgisi ile katılmam benim faydama.

M’in çağrısı ile bu kongrede yer aldım. Herkes çok iyi. İşini iyi yapmanın peşinde. Her ne kadar kongrenin en eğlenceli ilk günlerinde workshoplara felan katılamasam da sonrası da kötü değildi. Herkes bir şeylerin peşinde burada. Kimisi badges'inde ne yazdığının kimisi de kendi egosunun. Toplu halde yapılan işlerin içerisine birisinin egosu girdi mi o iş boka sarar. Bok gibi olur sonunda olay. Şarap içmicem. Cumartesi günü hayvanlar gibi kusmama neden olduğu için az önce bir yudum alıp dolaba geri koydum. Kalanı da ya m’e veririm ya başkasına ya da dökerim.

Ego olayı gerçekten çok sinirimi bozuyor. Olmamalı kesinlikle! Olursa olmaz... Egoyu geçtim yaka kartının üzerinde ne yazdığının ne önemi var ki? Sonuçta bu kongre içerisindesin. Az önce (yaklaşık bir saat önce bu) partiden gelip kocaman iki çay makinesine su doldurmak benim görevim miydi? Hayır değildi. Kendimi övmek için söylemiyorum bunu. Kongrenin asıl konusu olan "xxx" nin daha etkili olması gerektiğini vurgulamak için söylüyorum. Benim işim x ama ben gidip su dolduruyorum. Ben yapmasan o yapmasa bu işi bakan danışmanı x bey mi yapacak? Tamam o yaptı diyelim her zaman böyle mi olacak? Adam bakan danışmanı olduğu halde o işleri yapıyorsa sen ne yapıyorsun lan? Hani nerede xxx teması? Sen neden masanın üstünü temizlemiyorsun? Neden işin varken gidip eğlenmek, kafa dağıtmak istiyorsun?

Bunlar senin değil aslında seni yönetenin suçları. Her neyse fazla derinlere girmeyeyim. Çok kötü şeyler olabilir.

Kendine iyi bak rıza. Ne kadar az şey biliyorsan o kadar iyisindir demektir. Sadece kendi işini en iyi şekilde yap kâfi."

5 Kasım 2010 Cuma

gülünce gözlerinin içi gülüyor

"Gülünce gözlerinin içi gülüyor, kendimi senden alamıyorum diye şarkılar söyleyesim geldi bu gece. Biraz kırmızı şarap için kafa olduktan sonra dilimden dökülen şeyler bunlar.

Bu arada çakır modunda klavyeye hiç bakmadan yazıyorum bu konuda başarılı kabul ediyorum kendimi. Gelirken yolda onu gördüm, tek başına yürüyordu. Arkasından e ve mk gidiyordu. O zaten burada kalıyor, geriye döner ama diğerlerini bilmiyorum. Şuanda dışarıda güzel bir hayat var onlara katılmayı düşünüyorum. Oda arkadaşım robert'de kim bilir kaçıncı rüyasını görüyordur. Garibim gündüz çalışır gece uyur. Gazeteci olmak o kadar kolay değil. Diğer oda arkadaşımla 1 hafta sonra tanışmam da ayrı bir olay. Adamla bir haftadır aynı oda da yaşıyoruz 1 hafta üstüne tanışabildim onunla. Gece geç saatlere kadar çalıştığım ve geç uyuduğum için bu durumu normal karşılıyorum.

Misafirhane de bugün ilk şarabımı içtim. Genelde vodka, miller ya da efes extra içerdim. Şarap hiç içmezdim ama karar verdim, şarap o kadar da kötü değilmiş. İyiymiş hatta. Her defasında erkeğin açılmasını bekleyen kızlardan nefret etmişimdir. Abi madem hoşlanıyorsun ya da seviyorsun, söyle lan! Adamı hasta etme. Belki erkek o kadar cesaretli değil. Neden hep biz erkekler açılıyoruz ilk önce. Ya da sadece bu bende böyle. Yani ben açılıyorum. Belki de diğer erkeklere kızlardan teklif geliyor. Orasını bilemem.

Kafam güzel biraz. Az önce dışarıda su satmaya çalışan birisinin sesini duydum. Sanırım aşk onu gördüğün anda konuşamamandır. Lal olman ve hiçbir şey söyleyememendir aşk. Bu gece öylece geçti gitti yolda. Sadece iyi geceler diyebildim ona. O da iyi geceler dedi o kadar. Yalnız başına ne işi vardı oralarda. Ben olabilirdim yanında mesela.

İçki içtiğimi biliyor mu bilmiyorum ama duyunca benden hoşlanmayı bırakacaktır belki. Belki de ne olursan ol yine gel sevdim ben seni deyip bağrına basacaktır. İnsan gerçekten sevdiği ve âşık olduğu kişi üzerinden cinsel hayaller kuramıyor. Bu bir gerçek bana göre. Öyle olmalı en azından.

bütün gece seni düşündüm
sense acımasız baktın bana
oysa ki gönüllerimiz bir olsa
mutlu olsa ömür boyunca"

4 Kasım 2010 Perşembe

eski

Onunla ne zamandır aynı havayı soluyorduk. Onu fark ettiğimde “neden bu kadar geç kaldım?” diye kendime sordum.

Neden geç kalmıştım ki? Asıl soru bu muydu? Gereksiz yoğunluk içerisinde boğulurken onu fark etmemek büyük bir aptallık olsa gerek. Sessizce geçip giderken onun yanından, yüreğimin parçalanmasının ve birazcık sızlamasının da anlamı neydi?

Başıboş insanlar yapacak çok şey bulurken ben neden yapacak başka şey bulamıyorum da onu düşünüyorum her zaman? Hayır, tahmin bile edemezsiniz duygularımın samimiyetini, haşmetini ve içimde ki tutkuyu. Aşk değil bu. (belki de henüz değil)

Eski bir şarkı çalıyor plaktan, hemen götürüyor beni o eski günlere. Geç kalmışlığın acısı vuruyor gözlerime, gözlerim yanıyor. Öyle bir yanma oluşuyor ki göz pınarlarım acıdan yaş döküyor. İlk damla düşünce yanağımdan, ıslanmış, ıssız ve soğuk sokağın yollarına kendimden geçiyorum adeta. Bambaşka birisi olup isyan ediyorum yaşadıklarıma. Yaşadıklarım cevap veriyor “suç sende!” diye. Haklı olduğunu bildiğim için yaşadıklarıma cevap veremiyor, susuyorum.

Gidip ona her şeyi söylemek istiyor içimde ki şeytan. Şeytana mı uymalıydım yoksa onun hoşlandığı insanla arasının iyice samimi olması için dua mı etmeliydim? Neden anlatırlar ki sevdikleri insanları bir başkalarına. Bazen anlam veremem bu duruma.

Her neyse baş ağrısı oldukça fazla bu akşam bende. Çok saçmaladım sanırım.

2 Kasım 2010 Salı

sayko oyunu

"Kongre boyunca en geç uyandığım günlerden birisi bugün. Saat 2ye doğru uyandım ve direk hazırlanıp yemeğe gittim. Onu da kaçırsaydım akşam yemeğine kadar aç dolanacaktım ortalıkta.

Değişik bir oyun oynadık bugün. Bilmediğim bir oyundu. Oyunu öğrenmem iyi oldu. Çok zevkli bir oyun. Bilenler bildiği gibi ebe olanlar (bilmeyenler) da bilmediği için oyunu çözmeye çalışıyordu. Değişik bir oyun. Oyuna başladık. İlk başlarda alışmaya çalıştım tabii. Bilmediğim için karıştırdığım da oldu ama toparladık. Sorun çıkmadı pek. Oyuna sonradan dâhil oldu. Oyun bitmeden m gelip "yaka kartı lazım abcde, yapar mısın?" dedi ve bende durum acil olduğunda dolayı oyuna ara vermek durumunda kaldım. Bu da kötü bir durum zaten. Geri döndüğümde hiç kimse yerinde değildi. Oyun bitmiş, herkes dağılmıştı. Yaklaşık 13-15 kişi felan vardı.

Herkes dağılmıştı. B ekibinin workshop'u için toplanmış onu seyretmek için hazırlanıyorlardı. Her neyse ben aslında daha farklı şeyler söyleyecektim ama tamamen güncel konulara değindim.

Oyun sonrasında anladığım kadarıyla; sevgilisi yok, hoşlandığı birisi var, saçları kızıl (kapalı kendisi). Bu bilgiler şimdilik iyi. Hatta yanlış hatırlamıyorsam oyunda sorulan "hoşlandığın kişinin adı nedir?" sorusuna "abcde" diye cevap verdi. Ama oyunda zaten dört tane abcde vardı. Hangisi olabilirdi ki? Ben olamazdım belki de. Her şey böyle işte. Devam ediyor. Günlük gülistanlık. Şimdi odamda ben bu satırları yazarken o da dışarıda takılıyor, ekibinden arkadaşlarıyla eğleniyor. Bazen kıskanıyorum onu da kulak arkası etmemek gerek.

"seven kıskanır" sözüne de gönülden katıldığımı söylemek istiyorum sayın seyirciler. Espri anlayışım olmadığı için kendimi mal gibi hissediyorum. Ne de olsa kızlar kendisini güldüren erkeklerden hoşlanır, öyle değil mi rıza?

Az önce odamın penceresinden bir daha baktım da göremedim kendisini. Ya yurduna gitmiştir ya da benim göremediğim bir mevkiden devam eden workshop'u izliyordur tahminimce."