28 Mart 2009 Cumartesi

Üstün Zekâ

Son zamanlar iyice yoğunum desem yalan olmaz sevgili okurlar. Bazen bu blogda moralimi alt üst ediyor. Aslında suç bende.

Belli bir süre yazı ekleyemedim. Takipçilerim sayısıda düşmüştü. Şimdi yeniden yavaş yavaş artmaya başladı. Bir blogucu için yazılarının okunması, yorumlanması ve blogunun takip edilmesi onu sevindirir. Yazma isteği uyandırır kişide. Her fırsatta yazmak ister. Sanırım blogumla ben ilgilenmeyince hiç kimsede ilgilenmiyor, yorum felan yapmıyor. Dikkatimi çekti. Herkese "kesinlikle yorum yazın" demiyorum ama yazılarıma gelen yorumların azalması benim böyle düşünmeme neden oluyor.


Yeni bir işe başlamıştım. Söylemiştim sana sevgili okurum. İlk ofisimiz biraz dardı. Oraya sığmıyorduk diyebilirim. Şimdi henüz 2 gündür gitmeye başladığım yeni ofisimiz gerçektende güzel. Geniş havadar. Binada yakıyo zaten. Amerikan filmlerindeki kocaman şirket binaları gibi bişe. Binadan içeri girip ofise doğru ilerlerken kendimi binanın sahibi, takım elbiseli, havalı bi artis gibi hissediyorum desem yalan olmaz. Zaten patron bi ara "bery artık yeni ofise geçtiğimizde takım elbiseyle gelirsin" demişti. Şakayla karışık bu cümle az da olsa kafamı karıtşırdı. Kurumsal bir firma ama ben takım elbiseyi sevmiyorum. Şuanda henüz birşey belli değil gerçi ama bana "bundna sonra takım elbiseyle geleceksin işe" derse ne yaparım bilmiyorum. Takım elbisem dahi yok :)


Bir yandan da şöyle düşünüyorum. Takım elbise insanı (kişi kim olursa olsun) farklı bir duruma sokuyor otomatik olarak. Kişi kendisini farklı görmeye başlıyor ve çevresindekilerde onun iyi bir işi olduğunu ve kariyer sahibi olduğunu düşünmeye başlıyor. Vala ben böyle düşünüyorum. Pek öyle firmalara gidipde çalışma tecrübemde olmadığı için olsa gerek. Şimdiye kadar hep kendi işimi yaptım. Kendim kazandım, kendim eğlendim, kendim suyunu çıkartana kadar içtim. Ne karışanım oldu nede birşey söyleyeyim. Şimdi bir kişinin emri altında çalışmaya başlayınca işler tamamen değişiyor tabii..


Ofiste ortam çok güzel. Patron patron değil sanki arkadaş gibi. Yani öyle otoriter birisi değil ama admın bazı prensipleri var onlarda olmak zorunda haliyle. Disiplinli birisi. Benden yaşça büyük olmalarına rağman kafa dengi. Sorun olmuyor yani. Bide aklıma şey geldi.. Dobi.. Kız işten ayrılmış.. Üzüldüm onun adına ya. Millet bu kriz ortamında işsiz kalıp maaş alamazken ben maaşımı zamanında alıyor ve dolu dolu çalışıyorum. Onun adına üzüldüm be sevgili okurum. Keşke çıkartmasaylardı ya da o çıkmasaydı. İşin aslınıda tam olarak bilmiyorum. Feysbukta yazmıştı durumuna ordan gördüm yani.


Birde bana mim gelmiş. Bi bağyan arkadaş mimlemiş beni. Sanırım konuda bana takılan lakapları yazcam. Bende yazayım dedim. Lakap takmayı hiç sevmem. Kimseyede takmam ancak çok samimi olduğum bir kaç arkadaşım var. Onları ben hep lakapları ile tanıdım ve öylede devam ediyor. (: Kendime takılan lakaplarıda pek sevemedim şimdiye kadar. Herneyse.. Şimdi gelelim benim lakaplara...

Dazlak: Ben İzmir'in güzel sokaklarında akşama kadar futbol maçı yaparken arkadaşlarımın bana taktığı isimdi bu. Bazen Hasan ŞAŞ'da derlerdi. O zamanlar böyel futbolculara özenirdik ondan heralde.

Albert Einstein: Ben İstanbul'da lise birdeyken arkadaşlarım takmıştı bu lakabı bana. Lisedeyken başarılıydım. Belkide ondandır. Hatta ayrılmaz bir 4lüydük biz lisede. Hepimizde zeka küpü.. En sevdiğim lakabım oldu hayatım boyunca (: Bu adamında zekâsına hayranım...

GORA: Lise 2 deyken bana takılan bir lakap. Ben bunu hiç sevemedim ama. Ameliyat olmuştum o zamanlar. Hastanede felan kaldım birkaç gün sonrada evde yattım. Çoğu arkadaşım benim için önemli olan bu ameliyatı bilmez. Ameliyattan sonra lisedekiler bana böyle demeye başladırlar ama kısa sürdü bu.

Birde üniversitede arkadaşlarımın bana taktığı bir lakap var. Aslında takap değilde onun gibi birşey. Sürekli bilgisayarla ilgili kodlamalarla uğraştığım için takılırlardı bana. Bir arkadaş vardı süper taklit yapardı. Evimizdeki herkesin taklitini yapmıştır. Benimkinide bilgisayar başında iki büklüm duran ve kod yazarak birşeyler yapmaya çalışan bir adam şeklinde yapmıştı. Çok ders çalıştığımdan değilde çok şey bildiğimden bu bence.


Arkadaşlar mim burda noktalansın. Bende mim şeysini sevmeyenlerdenim sanırım. Bence blog insanın kendi yazıları ile dolup taşmalı. Bu nedenle kimseye paslamıyorum mim'i. Kendine dikkat et sevgili okurum.

4 yorum:

  1. Blogunu başta kendin terkettin ama ..Dobiş miydi neydi onun yüzünden..
    O zaman sen bizi düşündün mü? Sen yazı yazmayınca adresi unutuyorlar. Gerçek bu..
    İyisi mi otur başına yaz hep,stres at..
    Mim işi seni de bunaltmış.İyisi mi sen de ilan et benim gibi..Yani mimlere kapalı olduğunu (:

    YanıtlaSil
  2. gora zamanı lise 2de olmak.. hmm.. burdan bişeyler çıkar mı dersin:)

    YanıtlaSil
  3. dobiye de iyi olmuş çook sevindim.

    YanıtlaSil
  4. Zeugma; merak etme dostum bundan sonra hep burdayım...

    bi dost; dobiye üzüldüm ben ya. yazık oldu.

    YanıtlaSil