28 Haziran 2009 Pazar

Sevgili sinema severler için...

Blogumu takip eden kitle. Size sesleniyorum. Bu kitle blogun sağ tarafındaki sinema severler alanında her ne kadar 94 kişi görünsede aslında o kadar kişi yorum dahi yazmıyor. Yazsa zaten onaylamaya yetişemeyeceğim kesin.

Blogumun sağ alanında RSS Abonesi Olun! başlıklı bir yer var. Üstelik dikkat çeksin ve gözünüze batsın diye oradaki yazının rengini kırmızı yaptım. Görüyorum ki hiç kimse şeyine bile takmamış. Bu durumu doğal karşılarım. Takip etmek zorunda değilsiniz. Ama ben şöyle düşünüyorum. Bir blogu takip ediyorsanız ona karşı vefalı olmak zorundasınız. Vefadan kastımda şu. Sürekli okuyarak düşüncelerinizi belirtmelisiniz. Ben sevdiğim birçok bloga düşüncelerimi yazmaktan çekinmem. Kendi düşüncelerimi yazarım Bery'nin değil. Bu da bana huzur verir. "Evet, bende birşeyler söyleyebildim" diyebiliyorum. (iyi ya da kötü)

Hal böyle olunca da bende sizin blogumun RSS yayınına abone olmanızı rica ediyorum. Bunun bana bir kazanç sağladığı ya da bir yerimin eksildiği-azaldığı yok. Kısaca RSS nedir onuda söyliyeyim bir kaç cümle ile. RSS; bir web sitesindeki güncellemeleri takip etmeniz için oluşturulmuş muazzam ve paha biçilemeyen bir araç. Web işleri ile ilgili olmadığınız için bu bilgi sizin için uygundur diye düşünüyorum. Sağ alandaki bu abone sayısı sinema severler alanındaki gibi fazla olursa mutlu olacağım. Çünkü başka mekanlarımda yüksek sayılar görmeye alıştığım için burası canımı sıkmıyor değil. Çok zor değil. Blogun en üstte adının yazılı olduğu yerin sağ tarafındaki kare şekline tıklayın. Aynı zamanda bu hemen soldaki resime tıklayarakta abone olabilirsiniz. Yandaki resime tıklayarak aşağıdaki adım ile devam edin.

Daha sonrasında karşınıza tamamen Türkçe bir sayfa çıkacak. O sayfadanda aşağıdaki resimde göründüğü gibi Hemen abone ol butonuna basın. Ondan sonrasında gerekli işlemleri yapabilirsiniz zaten. Bütü bu işlemlerden sonra abone olmuş oluyorsunuz. Rakamda kendiliğinden artır. Siz abone oldukça artıyor.

Bu şekilde abone olursanız sevinirim. İlk satırlada da söylediğim gibi. Abone olmak zorunda değilsiniz. Fakat abone olursanız sevinirim sadece. Derim ki "blogumu gerçekten seven xx kişi var." Sevincim daha fazla artar.

***

Abone işlemlerini anladınız ve abone oldunuz sayıyor ve başka bir konuya kısaca parmak basmak istiyorum.

Bugün facebook'u hayatım boyunca olmadığı kadar çok sevdim. İzmirdeki ilkokul arkadaşlarımın çoğuna ulaştım. Aslında çoğu değil ya. 6-7 tanesine diyebilirim. Kendisine şeker alınmış çocuklar gibi sevindim diyeceğim sizde inanın. Çünkü sevindim. Arkadaşlarımı özledim.


İzmir'in kızları meşhur diye boşuna dememişler. İlkokuldaki kız arkadaşlarımda manken gibi olmuşlar. Hepsini görmedim ama gördüklerim öyleydi. Allah sevdiklerine bağışlasın ve nazardan saklasın. Ben bu "İzmir'in kızlarının meşhur olması" olayınıda kendimce onaylamış oldum. Gerçekten öyle.

Görüşmek üzere. Sizleri seviyorum.

26 Haziran 2009 Cuma

Bye bye love, bye bye happiness, hello loneliness

Bazen bu cümleyi kendi kendime çok söylüyorum. Belki çok saçma gelebilir sana ama bence çok güzel bir söz.

İnsanların bazen hayvanlardan pek farkı kalmadığını hepimiz birçok defa şahit olmuşuzdur. Ben buna son zamanlarda çok sık şahit olmaya başladım. Son zamanlarda çok sık nargile içmeye, boş boş vakit öldürmeye başladım. Bu benim için hiç iyi değil. İş yerinde olan yoğunluk beni az çalışmama rağmen yoruyor. İşkence gibi geliyor bazen.

Son zamanlarda birkaç kişi vefat etti. Onlarda ayrı ayrı canımı sıkıyor zaten. Geçen seçimlerde babaannem vefat etti. Söylemiştim sana. Babaannemin 40’ı dolduktan bir iki gün sonra en küçük kardeşi vefat etti. 2 gün önce mahalleden bir arkadaşımın abisi iş arkadaşları ile gittiği Tekirdağ’da denizde boğuldu. Sadece o değil bir tanede iş arkadaşı boğuldu. Daha dün üniversiteden yakın bir kız arkadaşımın annesi vefat etti. Yoğun bakımda hastanedeydi. Tam düzeldi yoğun bakımdan çıkartacaklardı bu hafta içi ki o da yumdu hayata gözlerini. Ardında gözyaşları ile boğulan sevdiklerini bıraktı.

Ölümden korkum yok. Eni sonunda her insan gibi bende öleceğim bir gün ama yakınımda ölen insanlar beni etkiliyor. Onları 3 gün önce yanımda görüp sonra ölü bedeninin koyulduğu tabut ile birlikte musalla taşında görünce bambaşka oluyorum. İnsan ister istemez etkileniyor. Dünya fani. Ölmeyen birisini gördünüz mü hiç? Ya da “ben kesinlikle ölmeyeceğim” diyen birisini. Sonuçta ölüm herkes için. Ne demişler “tecavüz kaçınılmazsa, tadını çıkar”. Hayatta bunun gibi bir şey. Öyle ya da böyle geldin bu dünya ya en iyi şekilde yaşayıp ölmen gerekir.

İstanbul’a sonradan geldim ben biliyorsun. İzmir’de doğdum büyüdüm, tam İzmir’i yaşayacağım gencecik yaşımda çıkıp İstanbul’a geldim. İstanbul’da çok samimi arkadaşlarım yok. İzmir’deki arkadaşlarım ile bağlarım hâlâ sımsıkı. Hatta birisi şuanda askerde, o askere giderken gözyaşlarımı tutamamıştım. O derece içimde derin bir sevgi var çocuğa karşı. İstanbul’daki arkadaşım dediğim (aslında ilk geldiğim zamanlarda diyordum şimdilerde ayda yılda bir görüşüyoruz) insanlarda evli karılarla düşüp kalkan kişiler. Ben öyle bir şey yaptıklarını yeni öğrendim desem yalan olmaz. Bunu öğrenir öğrenmez şoka girdim zaten. Güvendiğim bir çocuk vardı. O da iyidir diyordum. Yaptıklarını duyunca ondan da soğudum. Çocuğun babası vefat edeli bir sene olmadı belki. Annesi de akıl hastası. Çocuk adam akıllı çalışmıyor. Belli ki aklı hâlâ başına gelmemiş. Bunun lisede okuyan bir kardeşi var o dahi geleceğinin endişesi içerisinde ama bu askerden geldiğinden beri ne yaptığı belli değil.

Kuzenimle takılıyorum genelde. Bu evli bir karıyla düşüp kalkan insanlarla o tanıştırmıştı vakti zamanında beni. Bu gece eve saat birde girdim. O insanlarda beraberdim. Aslında ben oraya kuzenim ve bir arkadaşım ile gitmiştik ve takılıyorduk orda. Onlarda saat 12ye gelirken geldiler. Kuzenime de ayrı kıl oluyorum zaten. Benim birçok şeyimi bilir o. Ulan çocuk şuanda birisi ile çıkıyorum diyor. Adını dahi söylemiyor arkadaş. Bu kuzenimde Bursa’da üniversite okudu. “Sen tanımazsın kız Bursa’dan” diyip geçiştiriyor konuyu ama bu karılarla düşüp kalkan elebaşı bir pezevenk var onunla haşır neşir. Kuzenim ise bedavaya karı versen becermeyecek cinsten olunca bunlara yüz vermesi kıl ediyor beni.

İnsanlar bu nedenle garip varlıklar. Kendimi garip hissettim bak şimdi.

finalde de aklıma gelen ve beğendiğim bir şakı ile bitireyim..
Bye bye love, Bye bye happiness, Hello loneliness....

23 Haziran 2009 Salı

Şimdi ölmek istemem bir kalbi sarmadan..



Şarkı Sözleri

Yüzme bilmeden,
Daha deniz görmeden,
Hiç güneşte yanmadan..
Şimdi ölmek istemem bir kalbi sarmadan..
Aşkı tatmadan daha,
Onla sarhoş olmadan,
Hiç sevişmeden daha,
Şimdi ölmek istemem daha hiç gülmeden..
Çoban yıldızı..

Sen benle kal… Çoban yıldızı..
Hep benle kal… Çoban yıldızı..

Ben hiç kimsem olmadan,
Tepeden tırnağa ,
Ona hiç sarılmadan,
Şimdi ölmek istemem kalbine dokunmadan.
Hadi al götür beni,
Hala benimmişler gibi
Evime yurduma.
Taze meyve tatları
Yağmurlarında

18 Haziran 2009 Perşembe

Sende başını alıp gitme, ne olur

Kardeşim mersinden geldikten sonra onun eşyalarını sömürmeye başladım. Amcam kardeşim 5 senelik mersinde okumayı hak edince güzel bir mp4 player aldı ona. Çocuk aldığı gibi götürdü haliyle mp4 palyer'ı.

İstanbula geldiğinde de ben kullanıyorum onu. Sabahları işer giderken telefonumdan müzik dinlemek yerine mp4 playerdan dinlemeyi tercih ederim. Ben yine her zamanki gibi bir sabah kardeşimin mp4 palyerını aldım ve evden çıktım. Kulağında kulaklıklar elimde mp4 player. Bir müzik geldi kulağıma hoşuma gitti dinleyeme devam ettim. İlk defa duyuyordum. Pinhani'nin bir şarkısı bu. "Çokta umrumda" şarkının adı. Ben bu adamları hayatta dinlemem demiyeyimde hiç dinlemezdim. Şarkı kaç gündür dilimden düşmüyor.

Birde cem karaca'nın bir şarkısı var. Geçen gün facebook'ta eski bir arkadaşımın paylaştığı video sayesinde dinledim şarkıyı. Şarkının adı "sende başını alıp gitme". İki şarkıda birbirinin tamamen zıttı ama gel gör ki ben ikisinide beğendim. Ne pinhani'nin böyle bir şarkısı olduğunu biliyordum ne de cem karaca'nın. Adamlar söyelemiş abi.Eğerki müzikleri merak ettiysen git bul dinle yaw. Şimdi bu cümleyide yazının tamamını yazdıktan sonra ekliyorum. Baya uzun oldu yazı zaten. Birde videoları eklemim. Youtube ya da Google Video'dan bulup izleryebilirsiniz.

Cem karaca'nın şarkısının sözleri:
Ben suyumu kazandım da içtim
Ekmeğimi böldüm de yedim
Alkışı duydum ihaneti gördüm
Sesim de oldu sessizliğimde
Seviştiğimde oldu benim

Sen de başını alıp gitme ne olur
Ne olur tut ellerimi
Hayatta hiç birşeyim az olmadı senin kadar
Ve hiçbirşeyi istemedim
Seni istediğim kadar

Sende başını alıp gitme ne olur
Ne olur tut ellerimi

***

Bugün ne uyudum ama ya. Çalıştığım yerde kendi isteğim ile çıkamayınca yarı zamanlı olarak çalışmaya devam ediyorum şuanda. Öğleden sonra saat 13:30'da çıkıyorum işyerinden eve geliyorum. Şuanda öğleden sonra çalışmak için bir yer aramıyorum. Kendimi bazı konularda eksik gördüğüm için evde biraz kendi bilgilerimi biraz pişireyim, ufak tefek işler yapayım kendi kendime diyorum. O yüzden gitmiyorum bir yerlere. Herneyse ben uykuya gelecektim. Konu dağılmasın.

Bugün her zamanki gibi 13:30'dan sonra çıktım ofisten. Henüz ben çıkmadan patron yurtdışına bir posta göndermesi üzere diğer elemana emir veriyordu ki ben atıldım."10 dakika içerisinde ben çıkarım. Bir daha bu çocuk çıkmsın dışarıya. Gönderir ordan eve giderim" dedim. Aldım bütün yurtdışına gönderilecek materyalleri çıktım yola. Gönderdim postayı fransaya ardından attım kendimi istanbulun özel halk otobüsüne geldim evime. Birde özel halk otobüsü demişken aklıma birşey geldi.

Ben istanbula ilk geldiğim zamanlar. 2002 senesinde... Yazın mecidiyeköy'e bir kursa gidiyorum. Hergün bilet alır(o zamanlar bilet vardı, akbilinde ne olduğunu bilmiyordum) otobüse biner giderdim mecidiyeköy'e. Bazen belediye otobüsü yerine özel halk otobüsü gelirdi binmezdim. Neden binmezdim biliyonuz mu? O otobüse binince para alıyolar ya, ondan binmiyordum. Paramın yokluğundan değil. Şükür kendimi idare edecek kadar vardı ama ben gereğinden fazla alıyorlardır diye düşünürdüm. Sonradan anladım olayı şimdilerde hepsine birden biniyorum.

Eve geldim. Açtım laptopumu. 10-15 dakika felan bilgisayarda takıldıktan sonra salona geçtim. Lisedeki kardeşim ben annem salonda oturuyorduk. Birde önceki geceden uykusuzum biraz. Annemin dizine uzandım. Annem kalktı bir süre sonra bende koltukta uyumaya başladım. Akşama kadar uyumuşum. 3-4 sefer uyandım yine uyudum. Ayada yıulda böyle uyuyorum zaten =) neden uyanayım arkadaş.

12 Haziran 2009 Cuma

Yarın geç kalmamam gerekiyor otobüs durağına

Hergün otobüs durağında onu görüyorum. Daha doğrusu onu görebilmek için erkenden gidiyorum durağa. Sabah sadece onu görebilmek için açıyorum gözlerimi, uyanıyorum.

Ona aşık değilim. Bundan eminmiyim onuda bilmiyorum. Sadece onu sabahları gördüğümde mutlu geçiyor günüm. Normalde benden erken gidiyor otobüs durağına. Bende sadece onu görebilmek için erkenden otobüs durağında oluyorum. Duraktan geçen çoğu otobüs iş yerimin yakınından geçiyor. Bende bazen sadece onunla aynı otobüste olabilmek için onun bineceği otobüsü bekliyorum. Hatta bazen işe geç kalıyorum.

Kalabalık gelen otobüse beraber biniyoruz ve ben bir durak sonra iniyorum. Sadece 1-2 dakika beraber olabiliyoruz. Yüzüne bakamıyorum, çünkü çekiniyorum. Adınıda bilmiyorum onun. Dediğim gibi bu aşk değil. Aşıkmıyım eminde değilim. Ama ona karşı bir birşey var bende. Sempatik bir bayan. Yüzü güzel, gülüşü çok tatlı. Belkide sevgilisi var ama napim bana güzel geliyor. Uzunca saçları var. Ne çok uzun ne de ok kısa. Balık etliden biraz zayıf denilebilecek bir vücudu var. Benden 5-10 santim kısa gibi. Koluma takıp gezdirsem yakışacak cinsten.

Samimi bir ses tonu var bence. Açıkcası sesini hiç duymadım şimdiye kadar. Sesi güzeldir bence. Sabahları durakta bazen cep telefonu ile mesajlaşıyor. Sevgiliside olabilir. Sbahın erken saatinden bir insan sevgilisi dışında kiminle mesajlaşabilir? Bu şekilde hoş birisinin sevgilisinin olmaması anormal olsa gerek. İlerleyen zamanalarda sevgili olmamız şuanda imkansız gibi birşey. Sempatik bir yapısı var, belkide bana öyle geliyor. Ciddi birisi, o kadarda ciddi değil ama öyle görünüyor. Cazibeli, çekici. Beni en çok etkileyen hali ise gözünün sağda solda olmaması. Hani birisi vardır, o erkeğe bakar, onun hakkında yorum yapar, bunun hakkında birşeyler söyler. Kısaca dedikoducu, boş boş konuşanlar. Bence o onlardan değil. Tamamen bambaşka birisi. Bu konuda onu tebrik ediyorum. Az çok insanları tanıyorsan anlattığım şekilde birisi.

Değişik bir yapısı var. Aynı duraktan otobüse bindiğimize göre ya aynı mahallede ya da yakın yerlede oturuyoruz. Eminimki evime onun evi en fazla yürüme 10 dakikadır. Bunu bilmiyorum ama sadece tahmin ediyorum. Gelse tanışmak istese "Hayır" demem. Adını dahi bilmediğim bu şahıs beni etkiledi desem yalanda olmaz. Birde bahar geldi dicem yanlış olcak. Yazdım silmeyeyim dedim. Yaz geldi, aşk mevsimi gibi işte. Herkes yazın birşeyler yapmak ister ya benimkide böyle geçici bir hevestir belki.

Birde en son yaşadığım ilişkiden sonra karşı cins ile sadece cinsel ihtiyaçlarımı gidermek, sevgilim olsun mantığı, eğlencesine vakit geçirmek düşüncesi ile sevgili bulacağım. Bu tarz kız oratalıkta çok var. Değerlendirmek lazım diye düşünüyorum. Her ay başkasının kucağında oturan kızlardan bahsediyorum. İşte kızlara karşı olan bu kinimi, bana yaşama imkanım olan mutlulukları yaşatmayanlar yüzünden bu şekilde diğer bütün kızlara acı çektirerek bedenimden çıkartacağım. Pek zevkli olmayacak ama son durum bu şekilde. Sen ne düşünürsün bilmem okuyucu. Sen ne dersen de bu hergün otobüs durağında gördüğüm kız ile dahi böyle birşey yapabilirim.

Aslında ben böyle birisi değildim ama yaptılar!

Belkine bütün bu söylediklerimi, beni üzen yaşayamadıklarımı unuturum. Hergün otobüs durağında gördüğüm o bayanın sevgilisi olmadığını öğrenirim. O da benimle tanışmak ister ve bir ilişki başlar. O sever ben severim. Aramızda seviyeli, saygılı ve bol sevgili bir ilişki başlar. İşte o zaman benim için o dünyanın en değerli insanı olur. Tamam neyse bu kadar hayal yeter. Hadi iyi geceler. Şimdi kardeşim çağırdı. Balkonda bir bardak çay içeceğim ve ardan yatacağım.

Yarın geç kalmamam gerekiyor otobüs durağına....

5 Haziran 2009 Cuma

I Love English

Çalıştığım yerde “ben işten çıkmak istiyorum. Bu işyeri bana göre değil, kendim geliştiremiyorum. İlerde daha iyi bir kariyer sahibi olmak istiyorum” demiştim. Nerden dedim lan ben bunu.

Bizim on numara bir patron var. Aslında bu lafı dediğim içinde pek pişman değilim. Neşeli keyifli dakikalar yaşıyoruz bu sayede. Patrondan bahsedecektim. On numara bir insan. Bazen takılıyor bana. “Bery ne oldu senin bu kariyer işleri. (bok gibi para götürüyoruz şirkette, şirket büyüdükçe büyüyor sen başka yerde kariyer düşünüyosun)” diyor bir nevi. Parantez içindeki cümleleri ben yazdım. Bence öyle düşünüyor. Haklı.

Böyle boşluktayım blogcum. Sevgili okurum… Bir flash animasyonda izlemiştim. İmam şöyle diyo “Yaz geldi yine avratlar cıvıl cıvıl dolaşiy”. Harbiden öyle. Herkes dolaşıyo.

İngilizceyi adım gibi iyi bilmem gerekiyor. Bunun için bir çalışma başlattık ben kuzenim ve bir arkadaşımız. 3 kişiyiz toplam. Elebaşları benim. Şimdiye kadar edindiğim bilgilere göre kelime ezberlemek HERŞEY. Yeni bir dil öğrenmek istiyorsanız en çok kelime ezberlemelisiniz. Cümle kurmayı çok iyi bil. Su isticeksin mesela “water” diyemezsen susuzluktan geberirisin bana. O sırada cümle yapısının hiçbir değeri kalmıyor.

Dil ile söylediklerimi yabanı dili olan ya da öğrenme çabasında olan insanlar anlar. Ey insanlar sizde öğrenin İngilizceyi. Bana kalsa öğrenebildiğiniz kadar yabancı dil öğrenin. 25 yaşındaki ofisimizde yeni işe başlayan bayan dahi İngilizce, Rusça, Çince, Türkçe biliyor. Hatta Çince ve Rusçayı İngilizceden daha iyi bildiğiniz söylüyor . vala ben söylenene değil duyduğuma inanırım bu konuda. İki kelime Çince bir şeyler söyle diyoruz. Yok.. söylemiyo. “Böyle kendi kendime neden konuşayım” diyo. Lan gerizekalı Çince bilsek konuşurduk senle dimi? Birde biz diyoz ki buna “bizimle İngilizce konuş ki geliştirelim İngilizcemizi” bu da demesin mi bize “ siz de benimle Türkçe konuşun bende Türkçe mi geliştireyim.” La zaten konuşabiliyosun daha neyini geliştirecen. Biz adam akıllı konuşamıyoruz bile…yazmada sorun yokta konuşurken zorluk var.

Bugün de ofise Moldovalı bir tır şöförü geldi. Adam Romanya dan geliyor. İngiliz ebilmiyo ve sadece Rusça konuşuyor. Bize gelmedi, bizim yan komşuya gelmiş. Adamlarıda orda bulamayınca adamcağaz bizim zile bastı geldi. Ben konuşmaya başladım ama yemedi. Dediğim gibi İngilizce bilmiyomuş. Bizim bu moruk teyzemiş(iş yeni başlayan bayan) konuştu biraz. Bende o sırada patrona söyledim. “bak kimler gelmiş efenim teee Romanyalardan..” o da biliyor zaten Rusçayı. Adama yazık… 2 saat bekledi bizim ofiste firma sahipleride gelmedi. Sonradan başka bir adres aldıkta onun için oraya gönderdik.

3 Haziran 2009 Çarşamba

Eşşeği Bilir Misiniz Eşşeği?

Köyün birisinde köy ağası sürekli şehir şehir dolaşırmış. Çok gezip duruyormuş. Gezilerden her geldiğinde bütün köylü çevresine toplanıp ağaya sorarmış.

- Ağam gittiğin yerlerde neler gördün? Hele anlatta bizde bilelim, öğrenelim.

Ağa da her defasında hemen ballandıra ballandıra anlatmaya başlarmış. Günlerden bir gün bu köyün ağası Afrika'ya gitmiş. Orayı bir güzel gezmiş gelmiş. Yine her zaman ki gibi bütün köylü çevresine toplamış ve yine sormuş.

- Ağam gittiğin yerlerde neler gördün? Hele anlatta bizde bilelim, öğrenelim.

Ağa hemen başlamış anlatmaya...

K:Köylü
A:Ağa

K: Ne görmişsen agam gittiğin yirlerde?
A: Zebra görmişem.
K: Agam zebra nedir ki?
A: Eşşeği bilir misiniz eşşeği?
K: He agam bilirik.
A: İşte eşşeğin böle siyah beyaz çizgili halidir zebra.
K: Hmm agam anlamışam. Başka ne görmişsen?
A: Fil görmişem.
K: Agam fil nedir ki?
A: Eşşeği bilir misiniz eşşeği?
K: He agam bilirik.
A: İşte eşşeğin şişman, böyük kuyruklu, böyük ve uzun burunlu olanıdır fil.
K: Hmm agam anlamışam. Başka ne görmişsen?
A: Züfara görmişem.
K: Agam zürafa nedir ki?
A: Eşşeği bilir misiniz eşşeği?
K: He agam bilirik.
A: İşte eşşeğin kocaman ayaklı, uuupuzun boyunlu olanıdır zürafa.
K: Hmm agam anlamışam. Başka ne görmişsen?
A: Kobra yılanı görmişem.
K: Agam kobra yılanı nedir ki?
A: Eşşeği bilir misiniz eşşeği?
K: He agam bilirik.
A: İşte s*kinin 12 metre uzunluğunda, 3 metre kalınlığında olanıdır.