28 Mart 2009 Cumartesi

Üstün Zekâ

Son zamanlar iyice yoğunum desem yalan olmaz sevgili okurlar. Bazen bu blogda moralimi alt üst ediyor. Aslında suç bende.

Belli bir süre yazı ekleyemedim. Takipçilerim sayısıda düşmüştü. Şimdi yeniden yavaş yavaş artmaya başladı. Bir blogucu için yazılarının okunması, yorumlanması ve blogunun takip edilmesi onu sevindirir. Yazma isteği uyandırır kişide. Her fırsatta yazmak ister. Sanırım blogumla ben ilgilenmeyince hiç kimsede ilgilenmiyor, yorum felan yapmıyor. Dikkatimi çekti. Herkese "kesinlikle yorum yazın" demiyorum ama yazılarıma gelen yorumların azalması benim böyle düşünmeme neden oluyor.


Yeni bir işe başlamıştım. Söylemiştim sana sevgili okurum. İlk ofisimiz biraz dardı. Oraya sığmıyorduk diyebilirim. Şimdi henüz 2 gündür gitmeye başladığım yeni ofisimiz gerçektende güzel. Geniş havadar. Binada yakıyo zaten. Amerikan filmlerindeki kocaman şirket binaları gibi bişe. Binadan içeri girip ofise doğru ilerlerken kendimi binanın sahibi, takım elbiseli, havalı bi artis gibi hissediyorum desem yalan olmaz. Zaten patron bi ara "bery artık yeni ofise geçtiğimizde takım elbiseyle gelirsin" demişti. Şakayla karışık bu cümle az da olsa kafamı karıtşırdı. Kurumsal bir firma ama ben takım elbiseyi sevmiyorum. Şuanda henüz birşey belli değil gerçi ama bana "bundna sonra takım elbiseyle geleceksin işe" derse ne yaparım bilmiyorum. Takım elbisem dahi yok :)


Bir yandan da şöyle düşünüyorum. Takım elbise insanı (kişi kim olursa olsun) farklı bir duruma sokuyor otomatik olarak. Kişi kendisini farklı görmeye başlıyor ve çevresindekilerde onun iyi bir işi olduğunu ve kariyer sahibi olduğunu düşünmeye başlıyor. Vala ben böyle düşünüyorum. Pek öyle firmalara gidipde çalışma tecrübemde olmadığı için olsa gerek. Şimdiye kadar hep kendi işimi yaptım. Kendim kazandım, kendim eğlendim, kendim suyunu çıkartana kadar içtim. Ne karışanım oldu nede birşey söyleyeyim. Şimdi bir kişinin emri altında çalışmaya başlayınca işler tamamen değişiyor tabii..


Ofiste ortam çok güzel. Patron patron değil sanki arkadaş gibi. Yani öyle otoriter birisi değil ama admın bazı prensipleri var onlarda olmak zorunda haliyle. Disiplinli birisi. Benden yaşça büyük olmalarına rağman kafa dengi. Sorun olmuyor yani. Bide aklıma şey geldi.. Dobi.. Kız işten ayrılmış.. Üzüldüm onun adına ya. Millet bu kriz ortamında işsiz kalıp maaş alamazken ben maaşımı zamanında alıyor ve dolu dolu çalışıyorum. Onun adına üzüldüm be sevgili okurum. Keşke çıkartmasaylardı ya da o çıkmasaydı. İşin aslınıda tam olarak bilmiyorum. Feysbukta yazmıştı durumuna ordan gördüm yani.


Birde bana mim gelmiş. Bi bağyan arkadaş mimlemiş beni. Sanırım konuda bana takılan lakapları yazcam. Bende yazayım dedim. Lakap takmayı hiç sevmem. Kimseyede takmam ancak çok samimi olduğum bir kaç arkadaşım var. Onları ben hep lakapları ile tanıdım ve öylede devam ediyor. (: Kendime takılan lakaplarıda pek sevemedim şimdiye kadar. Herneyse.. Şimdi gelelim benim lakaplara...

Dazlak: Ben İzmir'in güzel sokaklarında akşama kadar futbol maçı yaparken arkadaşlarımın bana taktığı isimdi bu. Bazen Hasan ŞAŞ'da derlerdi. O zamanlar böyel futbolculara özenirdik ondan heralde.

Albert Einstein: Ben İstanbul'da lise birdeyken arkadaşlarım takmıştı bu lakabı bana. Lisedeyken başarılıydım. Belkide ondandır. Hatta ayrılmaz bir 4lüydük biz lisede. Hepimizde zeka küpü.. En sevdiğim lakabım oldu hayatım boyunca (: Bu adamında zekâsına hayranım...

GORA: Lise 2 deyken bana takılan bir lakap. Ben bunu hiç sevemedim ama. Ameliyat olmuştum o zamanlar. Hastanede felan kaldım birkaç gün sonrada evde yattım. Çoğu arkadaşım benim için önemli olan bu ameliyatı bilmez. Ameliyattan sonra lisedekiler bana böyle demeye başladırlar ama kısa sürdü bu.

Birde üniversitede arkadaşlarımın bana taktığı bir lakap var. Aslında takap değilde onun gibi birşey. Sürekli bilgisayarla ilgili kodlamalarla uğraştığım için takılırlardı bana. Bir arkadaş vardı süper taklit yapardı. Evimizdeki herkesin taklitini yapmıştır. Benimkinide bilgisayar başında iki büklüm duran ve kod yazarak birşeyler yapmaya çalışan bir adam şeklinde yapmıştı. Çok ders çalıştığımdan değilde çok şey bildiğimden bu bence.


Arkadaşlar mim burda noktalansın. Bende mim şeysini sevmeyenlerdenim sanırım. Bence blog insanın kendi yazıları ile dolup taşmalı. Bu nedenle kimseye paslamıyorum mim'i. Kendine dikkat et sevgili okurum.

21 Mart 2009 Cumartesi

Gidiyorum, Sadece Ruhumu Aldım Yanıma

kendinde değildi. ne yapacağını düşünüp duruyordu son günlerde. canı sıkkın, keyifsiz sürüyordu hayatı. kafası o kadar karışıktı ki şimdiye kadar severek yaptığı işten dahi bıkacak dereceye geldi.

evet o yalnızdı. hemde yapayalnız.. çevresinde yakında dostları yoktu. en yakın arkadaşları hep uzaktaydı onun. bunun eksikliği hayatında şimdiye kadar hep yaşadı ve yaşamayada devam ediyor. dilince güzel bir şarkı hergün onu mırıldanıp devam ediyordu hayatına. bıkmıştı herşeyden, usanmıştı artık yenilmekten.. yalnızlıktan..

herşey üstüne, üstüne geliyor sanıyordu. halbuki onu sıkan, daraltan ruhuydu. bedeninde sıkıntıdan kaçacak delik arayan ve onu sürekli rahatsız eden ruhu. "keder" nedir çok iyi bilen birisiydi. hayatındaki tek amacı mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmekti. ve hiçbir şey istediği gibi gitmiyordu. her zaman bir terslik çıkıyor ve kendince oluşturduğu güzellikler ortadan kayboluyor, yok oluyordu. çok bıkmıştı, çok... hayatın bu acımazsızlığından, kendisinin kurduğu düzenin sürekli bozulup darmadağın edilmesinden usanmıştı. yaş itibari ile genç ve dinamikti ama yaşadıkları onu olgun birisi gibi gösteriyordu. yaşına göre olgun davranmasının nedenide yaşadıkları olsa gerek..

sıradan bir insan gibi sıradan şeyleri yaparak çok sıradan bir hayat sürüyordu. bazen pişmanlıklar içerisinde açıyordu gözlerini dünyaya. sabah uyandığında boş boş bakıyordu çevresindeki insanlara. anlamsız, boş bakışlar... başka ne yapabilirdi ki. kendini iyi hissetmek için biraz içki içmek istedi ama yapamadı. kendisi şimdiye kadar çok içmişti. şimdide o kadar çok istiyordu ki canı.. bir yudum dahi olsa içki içmek.. sigarasını içmek için çıkarı çıktığında hep düşüncelere dalardı. kendisini yaşadıklarını, ne yapmak istediğini,ideallerini, geleceğini.. kısaca herşeyi düşünürdü... bir işe başlamadan önce iyice düşünür sonra karar veren bir yapısı vardı. ileriyi düşünerek hareket ederdi. aslında o mantıklı olanı yapıyordu ama nedense hep kurduğu düzen altüst oluyordu.

ya kendisinde bir sorun vardı ya da çevresindekilerde.. çok derinden etkilerdei her olay onu. gerçekten gönül verdiği kişiler tarafından yenilgiye uğratılması bıktırmıştı onu belkide. hiç birşey için net konuşamıyordu son günlerde. gerçekten çok duygusallaşmıştı. her dakika ağlayacakmış gibi gözleri doluyor ama ağlamamaya çalışıyordu. biliyordu ki ne kadar göz yaşı dökerse döksün hiç birşey geriye gelmeyecekti. olan oldu, bitti..

başkalarına göre ayrılık belki kolaydı ama onun için hiçde kolay birşey değildi. hayatına ortak ettiği herkese değer verirdi. çok değişti son zamanlarda. ondan sonra değişti.. o çok değiştirmişti onu. beynini allak bullak eden sorularla, karmakarışık duygular içerisindeydi.

ne kadar ağlarsa ağlasın yüreğim,
beni öldürdü hep kendi benliğim,
her gün yok etti beni sensizliğim,
anladım ki herşey yalanmış.

ben sensizde devam ederim hayatıma,
gidiyorum, sadece ruhumu aldım yanıma,
bundan sonra pek yanaşma yamacıma,
fayda gelmez artık benden sana.

19 Mart 2009 Perşembe

Yenildim

kelimeler anlamsız gelmeye başladı
senden ayrıldığım zaman
yağmurlar aralıksız yağmaya başladı
sen yüreğimde öldüğün zaman

herkes mutlu bilir beni
oysa ne ateşler var içimde
yarım kalmışlığın kini
her geçen gün büyüdü içimde

yenildim.. sana, hayata yenildim
mutluluğu yaşayamadım hiçbir zaman
dik durmaya çalıştım ama yine devrildim
seni gerçekten gönülden sevdiğim zaman

güneşin doğuşuyla başladı hayallerim
gün batımında birer birer yok oldu
sadece mutlu olmaktı tek derdim
herşeyim, bir kaşık suda boğuldu

ucsuz bucaksız bir yerdeyim şimdi
kendi dünyamda kaybulmuşum
boşver, kimse tanımasın beni
ben doğduğum gün yok olmuşum

mutsuluk hiç bırakmadı yakamı
her defasında yarım kaldı hayallerim
dağıtacak birşey yok efkârımı
beni öldürdü "herşeyim" dediklerim

keder, acı, üzüntü kaplı yüreğim
kız kulesinde saklı kaldı kederim
sen hiç zahmet etme
alıp başımı, çeker giderim..

Bery

11 Mart 2009 Çarşamba

Bence Artık Sende Herkes Gibisin

Son zamanlarda kendime çeki düzen vermem gerektiğini biliyorum ey blog! Sende olmasan derdimi dinleyecek, beni azda olsa avutacak başka hiç kimse yok...

Bazen sensiz bir hiç'im gibi geliyor bana. Sana yazdığım yazılar olmasa ve yatağımın altında bulunan çocuk gibi yazdığım bütün herşeyimi yazdığım günlüğümde olmasa bir pislik gibi hissederdim kendimi heralde. İyi ki varsınız! Dobiden ayrılmak bana koydu açıkcası. Bu şekilde benden ayrılması koydu aslında. Neyse bu konuları konuşmak istemiyorum. Çünkü dünyanın sonu değil ya ondan ayrılmak. Can Yücel'inde dediği gibi "Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne "O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin Demeyeceksin işte Yaşarsın çünkü".. Gerçektende öyle. Genel olarak yaşamayı, hayatı düşündüğümüzde bir kişiye bağlı kalmaya çalışmak gerçekten çok saçma oluyor. Bunu fark ettim. Eminimki sizde biliyorsunuzdur. Ama benim öküzlüğüm ki birisine bağlandım mı kolaykolay vazgeçemiyorum. Zaman içerisinde hiç aklıma dahi gelmiyor, bana sadece biraz zaman lazım sevgilim okurum. Sizinde dediğiniz gibi unuturum. Hatta hiç aklıma gelmez..

Her zaman böyle olmaz mı? Birisini seversin, onu kaybedersin.. Birde ben şundan eminim ki birisini gerçekten çok seversem, ona gereğinden fazla değer verirsem, kendi dünyamda onu çok büyütür ve onsuz yaşamayam dersem onu kaybediyorum. Sizi bilmem ama bana her zaman böyle oldu. Şimdi duygusallığın bir anlamı yok. Kendimi harap etmemin, bunalıma girmemin, salak salak hareket etmenin ya da saçma saçma şeyler yapıp onun dikkatinin çekmenin bir anlamı yok! Hele duygusallık.. Buna gerçektende hiç gerek yok. Zaten yapım hassas. Bazen gözlerim çok doluyor ve doyasıya ağlamak istiyorum ama ağlayamıyorum. Utanıyorum... Nedne utanıyorum onuda bilmiyorum. Belkide kendi salaklığımdan dolayı utanıyorumdur.



Kendimi işime ve geleceğime yöneltmenin zamanı geldide geçiyor bile. Şuanda bir internet cafede sigarımı içerek yazıyorum. O kadar düştüm lan! Evimdeki modem sorunlu. Teknik servise göndercem.

Ey blog! Şimdi salla olan bütün herşeyi.. Geçen gün bi ara camillanın yazısını okudum. "beni seviyorum" diye bi yazısını okludum. Kız kendisini seviyo. Gerçektende öyle. Bende kendimi seviyorum. Hatta aşığım. Okuduğum bi kitaptada hemen hemen "herkes kendisine aşıktır. bir kadına ya da erkeğe karşı duyulan aşırı sevginin adı aslında aşk değil tutkudur. onunla beraberken mutlu olacağını düşünür ve her zaman onunla olmak ister. onu kaybedincede hayatının aşkını kaybettiğini düşünür. halbuki bir tutkusundan vazgeçmiştir. kendi aşkı (mutluluğu) için bir tutkudan vazgeçmiş ya da onu terk etmişlerdir." cümleleri anlatılıyor. Bence gayet mantıklı birşey. Bende kendime aşığım! Bundan sonra hep böyle olur. Sizde kendinizi sevin kendi aşkını için planlar yapın ve sizi hiç bıktırmayacak, usandırmayacak, terk etmeyecek bir tutkuya kapılın!

Kendini olun her zaman. Ben ayrıldım ya malum şahısdan.. Bazı arkadaşlarım "git onun suratına tükür ve 'sen bunu hak ettin' de" dedi. Ama bu benim kişiliğime ters bir durum olduğu için yapmadım, yapamadım.. Bu durumda benim aklıma gelen ilk şarkı Cem Karaca'nın Herkes Gibisin isimli şarkısı oluyor. Gerçektende mükemmel bir şakı bu. Kesinlikle dinleyin.. Aşağıda da sözlerini koyuyorum okursunuz. Beni anlatan mükemmel bir şarkı bu. Tamamen beni anlatıyor. Müzik konusunda da şunu söyliyeyim. Her türlü müziği dinlerim. Kişilerin ne olduğu beni hiç ilgilendirme ve ilgilenmemde. O solcu bu sağcı o öyle bu böyle felan laflarına hiç gelemem, söyleyenin ağzına geri sokarım o lafları. Çünkü bu şekilde tartışmalarla karşılaştım bir kaç defa o nedenle açıklayayım dedim.

Gönlümle başbaşa düşündüm demin
Artık bir sihirsiz nefes gibisin
Şimdi taa içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin

Maziye karışıp sevda yeminim
Bir anda unuttum seni eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sende herkes gibisin

Ellerim Üşürdü

ellerim üşürdü, üşürdüm.
şehrin vitrinlerinden kayardı düşlerim
seni düşünürdüm.
sense, bir başka mevsimde sağanak halinde yağardın
başka ülkelere sımsıcak.
ellerim üşürdü.
nikotin kokan ellerim üşürdü ve...
bir sigara daha yakardım.
şehir ıslanırdı duman duman.
çocuklar uyanmış olurdu
düşlerini kaybetmeden uykularından
benimse kabuslarım kese kağıdı buruşukluğunda
asılı kalırdı gündoğumlarına.
ellerim üşürdü
ellerim üşürdü, donardı.
donardım teninin yokluğuna değince ve
bıçak ağzı bir yalnızlık ikiye bölerdi her şeyi.
bir yarısı sen olurdun her şeyin, bir yarısı ben olurdum hiçbir şeyin.

ellerim üşürdü, üşürdüm.
bir bardak çay ve taze bir simit gibi kokardı rutubetli geçmişim.
küçük bir saçak altı kahvesinde güneşi soğuturdum. sonra denize karşı
kimsesiz bir adam gibi dalgalar hıçkırıklarımı boğardı.
Varlığına açken, muhtaçken bir lahza görmeye seni.
ellerim üşürdü, üşürdüm ve doyardım yokluğuna.
donardım. martılar göç ederdi,
demirlerdi tüm gemiler limana boşalırdı deniz
yürüyüp çıkardı balıklar tuzlu bir yaşamın soluk aralarından.
seni düşünürdüm. su olurdum, toprak olurdum, kus olurdum ama
yasam olmayı beceremezdim. sensizliğinde acemi bir ölümü karşılardım.
beceremezdim ölmeyi.

ellerim üşürdü,üşürdüm.
tanıdık bir adam sesine karışırdı hüzünlerim.
kapanan bir kapı sesine kilitlenirdim.
duvar, duvar karanlık büyürdü içimde yollar,
ne bir köşe başı, ne bir viraj ne dur ne durak
adımlarım soluklarını arardı kayıp yollar da
sonra, bir kadın çığlığı kayardı yıldız yıldız.
önce ilk bahar defnedilirdi karınca ayazında
sonra bir pervane yanardı.
gözlerimin sırılsıklam aydınlığında
kanatlarına islerdi yaşanmamış bir yaz kelebeklerin.
sonbahar geçerdi, kar yağardı.
ellerim üşürdü üşürdüm
ve şubatla biterdi bir masalın son cümlesi
seni düşünürdüm..

Bedirhan Gökçe - Ellerim Üşürdü
***
Tam beni anlatan bir şiir.. Bu şiiri her dinlediğimde gözlerim dolar, bazende birkaç damala süzülüverir gözlerimden. Acı geçmişim gözümün önünden bir film şeridi gibi akar gider. Ben yine her zamanki gibi çaresiz bir şekilde yaşamaya devam eder içimdeki yangınları tek tek söndürürüm. Hiç kimse bilmez bu durumu, gülümser dururum etradımda. Bir kişi dahi anlayamaz gerçek durumumu. Ben yinede kaderime gülümser yoluma devam ederim ne kadar çok göz yaşı dökersem dökeyim...

7 Mart 2009 Cumartesi

kendime

ben tam bir malım blog. öküzün önde gideniyim. malın, safın tekiyim. ufak bi gülücüğe aldanan, herşeye inanan aptalın tekiyim. herşeyi birşeye bağlayan, onsuz olamam diyen gerizekalının birisiyim. umursamamak istediğim şeylerin dahi canımı yakmasına izin veren salağın en önde gideniyim. bir şeye tutuldum mu bırakmak istemeyen ve bırakıncada acı çeken küçük emrahım. zor seven ama sevdimide hiç vazgeçmek istemeyen birisiyim. doğru düzgün birisi olmak iyi değilmiş blog.. şerefsiz, haysiyetsiz, kişiksiz olmalıymışım ki başkaları bana acı çektirmesin. ben onların kanını eme eme acı çektireyim.. yakışıklı olmak, paranın olması, bir işinin olması vs.vs.. bunların hiçbirisi bir boka yaramıyo blog!! hiçbir boka!! huzur ve mutluluk olmasa hiçbir şeye yaramıyor bunların hepsi!

2 Mart 2009 Pazartesi

Kötü Alışkanlıklar ve Dostum..

Dobiden ayrıldıktan sonra kendimi boşlukta hissetmeye başladım. Hiç böyle bir duruma düşmemiştim. Her sabah "günaydın" mesajı gönderdiğim ama şuanda göndereceğim birisi yoktu hayatımda. İlk birkaç gün çok sinirlendim ve kızdım dobiye ama şuanda hiçbirşey demiyor ve onun hakkına hiçbirşey düşünmemeye çalışıyorum.

Dobiden sonra bıraktığım sigarayada başladım. Hemen hemen 2 senedir sigara kullanıyordum 5 ay önce felan bıraktım. Bıraktım dediğimde arada bir arkadaşlarıma buluştuğumda içerdim bi kaç tane. Şimdilerde ise bi paket alıyor ve hemen hemen 5-6 günde bitiriyorum. Eskisi gibi fazlada içmiyorum. Belkide komple başlar yine içmeye devam ederim :S Sigarayı bi yönden seviyor bir yönden sevmiyorum. İçince öyle rahatlıyorum ki anlatamam. Sigara kullanmayan bilemez.. İçmeye başlayıncada dişlerimin rengi değişiyor hemen. Fırçalamasam sapsarı dişlerle dolaşırım heralde ortalıkta.

Son bir haftadır sakallarımıda kesmedim. Saçlarım uzadı "kestir artık beni" diye bağırıyor resmen. Anlayacağınız pasaklı, pislik herifin teki oldum. Saçlarımıda her zaman uzatmak istemişimdir ama fırça gibi sert saçlarım olduğu için bu amacıma bir türlü ulaşamadım. Hatta bir kaç defa denedim ama olmadı. Bonus gibi oluyorum. Saçlarım kabarıyor. Kıvırcık saçlı değilim ama öyle oluyo, sanki 3 tane kafam varmış gibi hissetmeye başlıyorum kendimi.

Kafamı dağıtmak için birşeyler yapmaya çalışıyorum. Okuduğum kitap dahi çok güzel olmasına rağmen tatmin etmez oldu beni. Adam Fawer!ın Olasılıksız adlı kitabını okudum mesela. Mükemmel bişe bu kitap. Kesinlikle okumanız gereken kitaplarsan birisi bence. Kitap kültürüm pek yok. Zaten son 4-5 aydır kitap okuma aşkı uyandı bende. Gözüme güzel gelen bütün kitapları alasım geliyor. "Sen Şimdi Gidecen Ya Cehennemin Dibine Git" adlı bi kitap var. Onu okuyorum şuanda. Biraz zevkli ama okuyasım gelmiyor :S Bugünde bi kitap aldım. "Zar Adam" diye bişe. Normalde Adam Fawer'ın Empati isimli kitabını alacaktım ama Zar Adam'ın üzerinde "Çok az kitap hayatınızı değiştirebilir. Bu roman değiştirecek!" cümlesini okuyunca almaya karar verdim. Kitabın arkadasında da kitaba yapılan övgüleri görünce aldım işte. Ne zaman okurum allah bilir.

Geçtiğimiz pazar günü Recep İvedik 2'e gittim. İstanbuldaki üniversiteden ev arkadaşım, kankam ve onun kardeşi ile. Kafa dağıtmak için iyi oldu bu ya. İşyerinden henüz maaşımı alamadığım için az bişe avans almıştım. Birde pazar günü iki tane kız ardaş gelecekti şehirdışından istanbula. Onlarda gelemeyince kankamla sinemaya felan gittik. Bende parayı öyle yedim işte. Tabi hepsini bitiremedim kitap felan aldım kendime.

Ankaradaki kankamı özledim :'( Çok arkadaşım var ama hiç birisi yakınımda değil :'( En yakın arkadaşımıda geçtiğimiz cuma günü akşamı askere uğurladık. Çocukluk arkadaşım o. İzmirden yeni taşınmışlardı istanbula. Daha bir ay olmadan istanbula taşınalı gitti çocuk askere. Giderken ağladı.. "Bery ben ölcem sanırım. Rüyamda gördüm" felan dedi moralimi bozdu iyice. Dobi bana sevgililer gününde bi saat almıştı. Her ne kadar dobiden ayrılsamda o saat benim için değerli. Bende çıkarttım verdim arkadaşıma saatimi. "Bak bu benim için değerli. Sana emanet olarak veriyorum. Sağsağlim gidip sağsağlim döncen. Saçmalamayı ve sağlamayıda kes." dedim. Nerdeyse bende ağlayacaktım. Birde otobüse binerken son anda dediği "En çok seni özleyeceğim dostum" demesi gözyaşlarımın sel gibi olmasına neden olacaktı ki zor tuttum kendimi. O kadar kişinin içerisinde ağlamak istemedim ama eve geldiğimde tutamadım. Döküldü birkaç damla yüreğime.

Biz harbiden gerçek dostuz onunla. Çocukluğumda hiç unutmam, İzmirdeyken sürekli kavga ederdik didişirdik ama yediğimi haltların hiçbirisi ayrı gitmezdi boğazımızdan..