31 Aralık 2008 Çarşamba

Yeni Yıla Saatler Kala

Evet.. Sonunda bu da oldu.. Kırosal ekonomik keriz herkesi etkiledi. Dünyaya gözlerimi açtığımdan beri kullandığım ama pek inanmadığım burcum değişmiş. Nasıl oluyo bu böyle bende anlamış değilim. Sanırım Almanlar ortalığı karıştırmak için yapıyolar bunları. :S Burçlar değişmiş, banane! Biz gelelim asıl meseleye. Teyyarecim beni mimlemiş. Bery Blog'unu ilk mimleyen kişi olarak tarihe geçti bilmem farkında mı? Mim konusuda "en sevdiğiniz mekanlar". Benimde bu konu hakkında bi post atmam rica edilmiş. "Hay hay efenim" dedim bende...

Bilgisayarım ve masası: Hayatımın %50si bilgisayar karşısında geçiyor. Çalıştığım yerde bilgisayar başındayım sürekli. İşim bilgisayar, internet ve teknoloji ile ilgili.. Evimde de en iyi vakit geçirdiğim zımbırtı bu. Tv'ye karşı olan aşırı sevgimden dolayı onu hiç izlemiyorum. Yakında onu evin en güzel köşesine yerleştirip, ekranını patlatabilirim. Bi bahane ile evden atmış olurum ama olmuyor.

Eminönü sahili: Denize karşı bir ilgi var içimde anlatamam. Üniversite okuduğum şehirde deniz yoktu. İnanırmısın bilmem ama okulda 2 aydan fazla kalamazdım. Daralırdım böyle.. Deniz görmek isterdi gözlerim. Burnum deniz kokusuna hasret kalıyodu resmen.. Eminönü sahili biraz kalabalık biliyorum. Sakin bir yerde değilki.. Her gittiğimde bir balık ekmek yerim kendime gelir ve denizi seyrederim.

Üsküdar - Kız Kulesi'nin karşısı: Hayatımda en çok sevdiğim yerlerden birisidir. Sigarayı bırakmama rağmen elime bir miller alıp tam karşısında içerim. Oraya her gittiğimde bunu yapıyorum. Bu beni rahatlatıyor, kendime getiriyor. Merak etmeyin sarhoş olarak derecede içmiyorum. Zaten miller ne kadar sarhoş edebilir ki?

Gülhane Parkı: Doğayada bir ilgim var. Ağaçların, yeşilliğin, temiz havanın olduğu yerlerde huzurlu oluyorum sanırım. Sık sık giderim oraya ama kış olduğu için havalarda soğuk gidemiyorum pek...

Aşiyan: Aşiyan benim bulunduğum semtte genellikle arkadaşlarıma buluşmaya gittiğim sakin, sade güzel bir mekan. Genellikle buraya nargile içmek için giderim. Kısaca nargile cafe diyebilirsiniz burası için. Havuzlu felan mütevazi, güzel bir yer.

Şimdilik bu kadar yazayım. Diğer gittiğim yerleri yazmaya kalkarsam yazı baya uzun olur ve sizide bayar. Benim şuanda blogger.com da blogcu olarak tanıdığım pek kişi yok açıkcası. Bundan dolayı bende bu mimi blogumdaki ilk postuma yorum yazan rahat yazar ve kırmızılıya gönderiyorum.

***

Yeni yıla evde kös kös uturarak gireceğim kesin. Bu sabah 2 süper haber ile uyandım. Birincisi İzmirden çok sevdiğim en büyük amcam ve hanımı gelmiş. Sabahın erken saatlerinde evimize geldiler. Hatta amcam uyandırdı beni.. İkincisi ise kardeşim üniversite okuduğu Mersinden çıktı geldi bir anda habersiz olarak. Kahvaltıdaydım, çaldrdı telden. Aradım "Abi kapıyı açar mısın?" dedi. Kerataya bak gelmiş kapıyı açmamı istiyor. (:

Bu arada hepinize mutllu yıllar. Umarım bütün dilekleriniz gerçekleşir ve mükemmel bi 2009 senesi geçirirsiniz. Yazıdaki kitaplık resmide nerden çıktı diyebilirsiniz. Yazılanlar ile anlatılarla pek bir ilgisi yoktu ama artık bu cümleden sonra var. Nolurr 2009'da ki en iyi alışkanlığınız kitap okumak olsun! Umarım herkes bu alışkanlığı edinir. Resimide kalıcı bi iz bırakmak için koydum, umarım etkiler.

Teyyarenin blogunda görmüştüm. Buradan sevdiklerinize yeni yıl şeysi yapıp gönderebilirsiniz. Bence gayet güzel bişey..

30 Aralık 2008 Salı

Teknolojiden Nefret Ediyorum!


Teknoloji ile aram şu sıralar hiç iyi değil nedense? Bazen "Ulan bi dağ başında, hiç bilmediğimiz bir yerde tam bir köylü hayatı yaşasak?" diyorum kendi kendime. Bıkıyorum teknlojik sorunlardan. Bundan dolayı çıkıyor bu cümlerler ağzımdan.

İzmirde çocukluğum çam ağacından düşürek sanki ekmek sırasına geçen insanlar gibi tek tek peşi sıra dizilen tırtırlarla oynayarak geçti. Zamanında 100binlira veripde yemeye doyamadığımız meybuzlar geliyor aklıma. Aileme bisiklet aldırmak için inek gibi ders çalışırdım diyemicem çünkü pek ders çalışmazdım ama yinede derslerim süperdi. Okulda gelir gelmez önlüğümü çıkartıp ardından ekmek arası birşeyler yapıp sokağa çıktığım çok olmuştur. Sokakta akşama kadar futbol maçı yapardık. Kimisi Hami olurdu kimisi başka birşey. Yağmurlu havada gazoz kapağı oynardık hiç bıkmadan, yılmadan, sevinerek.. Dizerdik gazoz kapaklarını yere.. Ardından içine cam macunu koyduğumuz kavanoz kapağını atardık yerdeki gazoz kapaklarına.. Misket, taso oynardık. Mahallede de en fazla bizde olurdu. Ben ve erkek kardeşlerim misketlerimizin hepsini bir araya toplardık ve en fazla bizde olurdu. Toprakta oynardık, düşerdik, oramız buramız kadardı her zaman. Mahalle maçlarımızın tadları bir maşka olurdu.. Her zaman yenerdik maçlarda. Bir takım vardı, çok güçlüydüler.. Her defasından yenemez hep üzülerek geriye dönerdik.. Kardeşimle aynı takımda olamazdım hiçbir zaman. Her ne kadar kardeşte olsak maç sırasında hiç anlaşamaz hep didişirdik.

Sabah erkenden kalkar okula giderdim. Bazen güneşin doğuşu ile uyanırdım.. İzmire pek kar yağmaz. Bir ara sabah gözlerimi açtığımda kar görmüştüm her yerde... "Anne ben bugün okula gitmicem. Kar topu oynicam. Lütfen anne gitmim okula, nolurrr.." derdim ve ardından kartopunun keyfini çıkartırdım arkadaşlarımla. Her zaman kavga ettiğim ama hiçbir zaman ayrı kalamadığım ölümsüz dostlarım oldu ben çoçukken.. Şimdi ise hâlâ görüşürüm o dostlarım ile.. Hafta sonarı sabahtan akşama kadar oyun oynar bıkmazdık hiç.. Akşam olunca, sokağın başında babamı görür "Babam geliyor ben eve gidiyorum!" diyerek oyunu yarıda bırakır koşa koşa eve giderdim.. Baba korkusu ile büyüdüm. Bayramlar bizim en güzel zamanlarımızdı. Babam alırdı kardeşlerim ve beni yanına alışverişe giderdik hep beraber. Hepimize her bayramda yeni bir ayakkabı, yeni bir pantolon, yeni bir kazak vs alırdı. Baştan sona yep yeni elbiseler giyinirdik. Gece yatmadan önce bayram sabahı giyeceğimiz yeni elbiselerimizin hepsini bir araya toplar, düzenli bir şekilde başucumuza koyardık... Sabah oluncada hemn onları giyinirdik.. Elime bir şeker torbası gibi bir torba alarak şeker toplamaya giderdik. Hem şeker toplardık hemde bayramlaşırdık herkesle...

Şimdilerde o günleri çok özlüyorum, çok arıyorum... Küçük kardeşime acıyorum! İstanbul sokaklarında bina yığınları arasında çocukluğunu doyasıya yaşayamıyor. Ben bilgisayar ile 8. sınıfa giderken tanışmıştım o şuanda yaşına göre çok erken tanıştı... Biz oyun oynamak için sokağa çıkardık o ise "Abi bilgisayarda oyun oynayabilir miyim?" diye izin istiyor. Bu mu teknoloji... Çocukluğumu benden alıp götürüyorsa, kardeşimin yaşadığı çocukluğu iğrenç bir hale getiriyorsa, insanları daha çok tembelleştiriyorsa, kültürümüzün gidişatını değiştiriyorsa, gelenek ve göreneklerimizden bizleri saptırıyorsa(sayamadığım birçok şey) böyle teknoloji olmaz olsun.. Eski bayramları dahi yaşamayaz oldum ve olduk.. Küçük kardeşim dahi benim çocukluğumda yaşadığım gibi heyanlı bir bayram yaşayamıyor.. Büyükler dahi bunu söylüyor her zaman.. "Nerde o eski bayramlar, nerde o eski günler..."

***
Geçenlerde yaşadığım bir kaç olayıda ekliyeyim. Bir ara evdeyken mutfağa doğru yöneldim. Girdim mutfağa ve bardak arıyorum. Ne yaptım ettim bulamadım bardak felan.. Mutfaktaki anneme sordum.. "Anne nerde bardaklar? Ben bulamadım da?" "Oğlum makinada, yıkanıyorlar.. 30 dk ya biter makinanın işi.." Şimdi böyle bir durumda gelde sinirlenme. O yaşa gelmiş kadını dahi tembelleştiroy bu lanet teknoloji.. Aynı şekilde bir defada kaşık olayı oldu.. Akşam eve geldim yemek yicem. Mutfakta masada hazırladım herşeyimi kaşık arıyorum bu sefer... Aynı şekilde kaşık bulamadım.. O zamanda makinadaymış kaşıklar yıkanıyorlarmışş... Sıçim ben böyle işe ya.. O anda çok gerildim, sonra sakinleştim..

Aksina işimde internet, teknooji ve bilgisayar ile alakası olmasına rağman bazen gerçektende nefret ettiyor kendisinden teknolji...

29 Aralık 2008 Pazartesi

Ortalığı Karıştırdım Biraz


Evet arkadaşlar. Dediğim gibi batırdım ortalığı biraz ilk önce.. Ama sonra düzelttim. Günüm bitti bu yüzden. Çalışmadım zaten bugün, izinliydim.. Çalışmadım ama nerdeyse çalışmış kadar oldum.

Gördüğünüz gibi blogum artık yeni arayüzü ile yayınlanmaya devam ediyor. Tema çok güzel oldu. Sağolsun Hamdi'nin amcasınınoğlu yapmış, hazırlamış, uğraşmış... Hamdide paylaştı. Zaten gözüm vardı temada :Pp "ahhh çok güzel bi tema" diye iç çekiyodum ama artık benimde böle bir temam var. Temaya yeni geçtim çalışmalara devam ediyorum hâlâ. Bazen blogu çok salak bi şekilde görürseniz şaşırmayın. Eğer o halde görürseniz hayrına bi 112'yi arayında blogu acile yetiştirin.

Bugün çalışmadım dedim ya anam ağladı resmen. Sabah 9.30 da zar zor uyandım. Gecede geç saate kadar bilgisayarın başında çalıştım. Çünkü yapmam gereken işlerim vardı. Gece 4 gibi yatmıştım. Sabah ablam uyandırdı, kalkamadım. aradan biraz zaman geçti annem geldi bu sefer "oğlum kalk bankaya gitmicen mi sen? erkenden gitde işini hallet gel" dedi. Tabi iş yok ama kişisel işler çook. Dün gece bi akrabam çağırdı beni. Gittim, elime 2220ytl verdi ahahah. Öyle hayrına kimse kimseye para vermez. "Git bunu bankaya yatır. Madem yarın boşsun hallet bu işi" dedi. Bende eli mahkum gideyim dedim. Çünkü zamanı geçinde banka binmesin sonra karabalarımın tepesine. Sabah bankaya gittim. Parayı yatırdım. Ordan parayı yatırdığım kişinin kardeşinin dükkanına gittim. "Baksana şunlara bi. Yanlış yatırmadım dimi?" diye teyit ettirdim herşeyi. Lan o kadar para var. Şimdi yanlış yatırırsak göte geliriz. Sonra al başına belayı, uğraş dur sonra..

Dükkandan çıktım eczaneye gittim. Hasta birisinin ilaçlarını alcam alamıyorum. Lanet olası eczanelerin çoğunda ilacın birisi var birisi yok. Bende birisini aldım, diğerini almadım haliyle. Direk olarak eve gelmeden önce dedemlere gittim. Dedemlerde kahvaltı yaptım bi daha. Öğlene doğruydu. İşlerimi felan halletmiştim. İyi oldu, çay felan içtim. Dedemle muhabbet felan derken tam eve gidecektim ki aq muhtarlığa gittim yine. Tüm devlet dairelerini gezdim sanki.. Ordan çıktım eve geldim "kafa dinliyeyim biraz" diyordum ki bu tamayı Hamdi'nin paylaştığını gördüm.

Yerimde duramadım. Hemen aldım temayı kurmaya çalışıyorum, olmuyo.. Deli oldum.. Bide anlamıyom pek bu blogger denen meretten. Asıl işim bilgisayar ile alakalı ama blogger'da profesyonel değilim. Birde ben "şu konuda profesyonelim" diyemiyorsam anlamam demektir o işten. Bir şeyi öğrendim mi de tam öğrenirim.

Herneyse şimdi bu temayı kullanmaya başladık. Tema çok güzel oldu. Kendimce sağını solunu kurcalarım arada. En güzel yanlarından birisi istediğim şekilde tatlı bir tema bu, o yüzden sevdim bunu. Temanın orjinal halinde değilde ufak tefek değişik halini kullanacaksınız bu blogda. Kendi senaryonu uyguladım temada. Birde yeni değerlendirmeler, yeni vizyona girenler şeklinde yeni yayınlanan yorumlar ve yazıların gösterilme olayıda süper oldu. Vala ben beğendim.. Aslında adam akıllı bi yazı yazasım vardı ama bu defalık böyle olsun. Birde sizin düşünceleriniz alayım.

Sizce tema nasıl olmuş?

Değerlendirin len. Hadi bakem :P

Haa birde unutmadan bişe sölim.. Bloguma RSS abonelik şeysi koydum. i'm bery blog yazan yerin hemen sağındaki resime tıklayarak abonede olabilirsiniz. Bu yol ile de blogdaki yeni yazıları takip edebilirsiniz. Haydeee vatana millete hayırlı olsun..

Foto

28 Aralık 2008 Pazar

Güle Güle 2008


Yılbaşına son 4 gün kaldı. Yılbaşı için ne yapsam? nereye gitsem? kimlerle beraber olsam gibi bir planım ya da düşüncem şuanlık yok. Zaten adam akıllı bir yılbaşını geçen sene yaşadım. Hatta şimdiye kadar geçirdiğim en güzel yılbaşı geceiydi diyebilirim.

Sene 2007... 31 Aralık 2007. Üniversitedeyim o zamanlar. Sürekli böyle içki içen birisi değilim. Hatta üniversitede içmeye başladım. Yalan olmasın öyle yani. Sigara denilen meretede bazı nedenlerden dolayı başladım. Psikolojik bunalıma girmiştim resmen o zamanlar. Yılbaşı için ev arkadaşlarımla çok güzel bir plan yaptık. Normalde okul zamanına denk geliyodu. Ama 1 Ocak günü bildiğiniz gibi tatildi. Galiba tatildi ya emin değilim. Öyle bişeydi işte ya... Neyse.. Evde toplam 4 kişi kalıyoruz. Birisi ne sigara içer ne içki. "Kanka gel yılbaşında iç bari bizimle, yalnız bırakma bizi" dedik kabul etmedi illede içmicem dedi. Bizde 3 kişi içmeye karar verdik. Bizim evden 3 kişi, bir erkek arkadaş var birde benim ev arkadaşlarından birisinin sevgilisi var.. Biz böyle toplam 5 kişi içcez (:

Planlarımızı yaptık. Herşey hazır. O gecede okulda parti vardı. Umursayıpta partiyede gitmedik. "Evde kendimiz kendi partimizi yapcaz, eğlencez" dedik gitmedik partiye felan. Zaten güzelde olmamış (: Haberrini aldık sonradan. İçki içmeyen diğer ev arkadaşımda sevgilisi ile evde takılıyo öyle... Herneyse.. Biz 5 kişi 2 tane 70lik vodka bide 70 lik cin aldık. Ben vodkayı çok seviyorum. Biraz hiç içmem zaten. Bi defa içtim... Pişman oldum içtiğime, bir birayı zor bitirdim.. Biz saat daha 12 ye gelmeden içmeybaşladık. Vodkaların ikisinide vişne suyu ile karıştırdık. İçmeye başladık. İlk vodka bitti. 2.si ile devam etmeye başladık. Benim kada hemen allak bullak olmaya başlıyo zaten. Birinci vodka bittikten sonra içen grup arasında kafası en güzel olan bendim.

İkinci vodkayıda deviriyorduk. Yeni yıla girmiştik artık. Yeni yılar şarhoş girmiştim biraz. Açıkcası bok gibi bi sene geçirdim. Kesin yıla sarhoş girmemin bir etkisi vardır. İkinci vodkayı içtik bitti. Tam cini açtık içmeye başlicaz evin zili çaldı.(Bu arada PuCCa'nın günlüğündeki müziği dinliyorum. Çok hoşuam gitti :D) "Lan gecenin bu saatinde kim bu :S." "Sıçtılar keyfimizin içine" dedik ilk başta. Ama aksine neşemize neşe katan arkadaşlarımız geldi.4 kişi geldi onlar. Geldiler ama öyle böyle değil.. Çocuklar almışlar ellerine içkilerini öyle gelmişlr. Onlarda bizim gibi alem yapanlardan. 15 kişi toplamışlar paraları 500liraya yakın içki + meze parası vermişler donatmışlar her yani. İçmişler kusmuslar. İçemedikleri içkileride almış bize gelmişler. Bu arkadaşlarlada samimiyizdir. Fıçı bira, vodka, likör, viski getirdi onlarda. Aslında biz o kadarda aşırı derecede sarhoş olmazdık. Bi benim bünyem zayıf. İçtimki kafam oluyo bi milyon. Merak etmeyin öyle abazalaşmıyom ya da sağa sola saldırmıyorum. Aksine çok gülüyom. Yanımda içersen ve de biraz samimi isek (kendimi övmüyorum ama) gülmekten altına sıçarsın.O derece yani..

Bunlar içkileri getirdi. İsmini vermim sarhoş diyeyim ben bu arkadaşıma. İsmi sarhoş olsun. Bu sarhoş tam bir içki kolik. Hatta ilk biramı bunla içmiştim. Ne zaman içelim dersen de hemen evet der. İçkiyide su gibi içer. Bu geldi bizi adam akıllı bir sarhoş etti. Yerden bitme bi arkadaşımda bunların hepsini videoya almış. Nerden aklına geldiyse keratanın.. O gece çok içtik. Ben almışım cin şişesini kimseye vermiyorum. Dikiyorum kafaya.. Sarhoşun getirdiği vodkanın çoğunu ben içtim. Bu sonradan gelen arkadaşlarım pek içmedi. İbnelerin niyeti zaten bizi sarhoş etmekmiş. :) sonradan öğrendik.. Herneyse o gece içtik, kustuk sonrada sızdık herkes bi yerde yattı uyudu. Zaten herkes salonda uyudu :D Sabah uyandık. Sabah dediğim öğleden sonra 2-3 gibi anca uyanabildik. Ev arkadaşlarımdan birisi salona feci bir şekilde kusmuşş. 1 hafta boyunca salona giremz olduk. İyice temizledik heryeri. Lan bende kustum ama o kadarda değil. Ama ben yatmadan önce biraz kusmuştum. Zaten kustuktan belli bir süre sonrada içkinin etkisi gitmeye başlıyor yavaş yavaş.

Bu seneki yılbaşı içinde bazı teklifler geldi. Aynen geçen seneki gibi bir içme faslı var. İçimde gitme isteği var ama işlerden vakit bulamıyorum. Vakit bulsam gitcem Ankaraya üniversitedeki kankamın yanına. Ohhh babalar gibi içcez sonra. Ama gidemicem büyük ihtimalle. Zaten bu sene baya gezdim. Ankaraya gittim 2-3 defa, yazın tatilimi yaptım İzmirimde.. Ohh daha ne olsun.

2008 yılıan böyle girmiştim. O geceki içme olayından sonra nerdeyse 1 hafta sarhoş gibi gezdim. Arada bir bazen "Ben sarhoş değilim" dedim yani.. 2009 da herkes mutlu olsun, huzurlu olsun yeter. Fazla bişeye gerek yok bence.

25 Aralık 2008 Perşembe

Mavi Bisiklet


Sabahın erken saatlerinde gözlerimi açmış, "Gece rüyamda ne gürdüm? Çok güzel birşeydi ama hatırlayamıyorum :( offf" dedim. Güneş yeni güne merhaba dememişti henüz. İşte tam o sırada uyanmıştım. Henüz 9 yaşında hayata anlamsız gülücükler saçan, mutlu yaşadığını zanneden bir çocuk yüzüydüm o zamanlar.

Uyandıktan sonraki her dakika geceleyin ne gördüğümü düşünmekle meşguldüm. Evimiz sonsuzluğa açılan denize yakındı. Benim için deniz sonsuzluk demekti. Saat erken olduğu için evdeki herkes uyuyordu. Mevsimde yaz olduğu için hava o kadar soğuk değildi. Çok sevdiğim dayımın aldığı mavi şort vardı altımda. Üstümde de mavi t-şört vardı. Annem almıştı halamlara gittiğimizde halk pazarından. Çok seviyordum bu iki mavili elbisemi. Denizi, sahili, kumsalıda çok seviyordum. Hemen terliklerimi giyinip koşa koşa sahilin yolunu tuttum. Sabahın en güzel anlarından birisini yaşıyordum. Her zaman bu şekilde erken kalktıp denizi seyredemiyordum. Daha doğrusu erken kalkamıyordum.

Deniz benim içimi açıyor. Sanki yaz sıcaklığından dolayı terlemiş olan bütün organlarımı dışarı çıkartıp serin bir rüzgar estiriyordu. O denli rahatlama hissi kaplıyordu her yanımı. Gece gördüğüm rüya hâlâ aklıma gelmemişti. Rüyamı hatırlayamamam üzmüştü beni. "Nasıl olurda gördüğüm en güzel rüyayı hatırlayamam yaaa :(" diyip gözyazşı dökmüştüm denize 3-5 damla. Bende başka şeyler düşünmeye başladım. Güneş denizin içerisinden fışkırırcasına doğuyordu. Gözlerim kamaştı bir anda güneşin yaydığı aydınlıktan.

Gece ne gördüğümü sanırım hatırladım. İlkokul 3'e gidiyordum ve okul bitmişti. Önümüzdeki sene 4. sınıf olacaktım. Babamın beni her zaman kandırdığı olay geldi aklıma. Rüyamda da onu babamın aldığını ve adeta mutluluktan gökyüzünde uçuyormuşum gibi hissetmiştim rüyamda. Evet... Adım gibi hatırlıyorum... Mavi bir boya kutusundan çıkmışcasına masmavi bir bisiklet görmüştüm rüyamda. Babamın her sene beni kandıran "Karnen iyi gelirse alacağım" "Derslerine çalış sana bisiklet alacağım" cümleleri aklımda uçuşuyordu. Bir anda babama çok kızmaya başladım. NEden almıyordu. Halbuki birinci sınıftan beri bütün notlarım çok güzeldi. Hepside 5 pekiyi idi. Hemde öğretmenim benim karneme her sene kırmızı kurdele takardı. Benim için karnemdeki o kırmızı kurdele çok değerliydi. Sanki dünyanın en zeki çocuğu oluyyordum bir anda, bir anda benim kadar iyi notları olan başka birisi yokmuş gibi hissediyordum. Öğretmenime "Öğretmenim, siz bana kırmızı kurdeleyi verdiniz. Babamda bana mavi bir bisiklet alacak ve o zaman çok mutlu olcam." derdim. Oda gülümseyerek "Evet.." derdi.

Babam beni 3 senedir kandırıyordu. Çok üzülmüş ve kızmıştım babama. Çok seviyordum ama bana bisiklet almadığı için küstüm ona. Denizin güzelliğini seyrederken ilk defa bu kadar huzursuz olmuştum. Babama olan kızgınlığımdan gözlerimden dolu dolu yaş süzülüyordu. Aladım, ağladım, ağladım... Elime aldığım bütün taşları denize fırlattım. Sanki karşımda babam varmışcasına "Al sana! Al!! Başın yarsın taşlar! Öl! Bana neden bisiklet almıyorsun?" gibi söylenmeye başlamıştım. Denizi kendimce biraz döverek sakinleştim sonunda. Saatte ilerlemeye başlamıştı. Annami evimizin balkonundan bana bakarken gördüm. Eliyle yaptığı "Eve gel." hareketini anladım. Gözyaşlarımı sildim. Kendimi avuttum yine o yaz. Yine kendimi kandırdım ve önümüzdeki seneye babamın beni kandırmasına izin verdim. ÇOk şey değildi istediğim. Sadece mavi bir bisiklet istiyordum. Ama olmadı işte... Çocukluğumda bisikletim hiç olmadı...
.

24 Aralık 2008 Çarşamba

Bayanlar... Evlenirken Dikkat!


Konuya nerden nasıl gircem bilemiyorum. Çünkü bütün suç biz erkelerin kötü olanlarında. Kurunun yanında yaşda yanıyo. Bu durum öyle. Benim için evlilik en son plan. Kafama göre birisini bulursam evlenirim. Dikkat edin evlenirim diyorum. 3-5 günlüğüne ya da 3-5 seneliğine beraber olurum, sevgili olurum, çıkarım, gezerim eğlenirim demiyorum. Evlenirim diyorum.

Evlilik o kadar hassat ve önemli konu ki kimisi bu konuyu hiç umursamadan, bilmeden yaşıyor. Genç yaşta evlenen erkekler ve bayanlar genelde evliliğin ciddiyetine varamamıi kişilerdir benim gözümde. AQ üniversitede aşık oluyosun evleniyosun 3 sene sonra yapcak bişe bulamıyosun ayrılıyosun. Üstelik ortada bi tanede çocuk var diyelim. O zaman ne bok yicen? Erkek için sorun değil. Yeni birisini bulur evlenir. O genç yaşta dul kalmış bir bayan ile hangi erkek evlenirki.

Yazıyı yazmadan önce çok sinirliydim. Sinirlendiğim kişi karşımda gelim ibne gibi sırıtsa onu orda öldürürdüm heralde. Öldürmekle kalmayıp 5 para etmez kalbini, ciğerini felan iç organlarında ne varsa parçalardım. Bunun gibi bir orospu çocuğuna anca bunlar yapılır. Bir bayan gözü ile olayı kısaca anlatayım. Şerefsiz, haysiyetsizin birisini bir bayanla evlendi. Genç yaşta eski zamana göre yapılan bir evlilik bu. Çocuk tarafı kızı istemeye geliyor ve anne babada bu çocuğun iyi bir işi olduğunu, malı ve mülkünün olduğunu görüyor. "Kızımız rahat yaşasın" düşüncesi ile bu orospu çucuğu ile evlendiriyolar. (arada küfür ediyorum kusura bakayın hala sinirimi alamadım bu piçten) Aradan 10 sene felan geçiyor... Kadın evinin hanımı ve çocuklarının anası modunda yaşamaya başlıyor ve öyle devam ederken... devam ederken bu baba kılığına giren ibnede karısını başkalarıyla aldatıyor.

Üstelik yaptığı bu ibneliğide tek başına yapmıyor. 3 arkadaş ortak bir ev tutmuşlar ve istedikleri karıyı buraya getirip, işlerini halledeğp, gidiyolar. Kadın bu olayı duyuyor ama ne yapsın ki! Üç tane çocuk ile perişan mı olsun orda burda. Mecburen bu duruma katlanıyor kadın. Aradan birkaç sene geçtikten sonra başka bir kadın ile aldatıldığının farkına variyor kadın. Kadında maşallah peygamber sabrı mı ne varsa bunada boyun eğiyor. Kadına o kadar sıkı kurallar koyuyor ki kocası 3 sokak aşağıdaki babasının evine gidemiyor kadın. Bi beşk dakikalığına dahi annesinin yüzünü görmekten mahrum bırakılıyor. Belki annesinin yanına gidecekte hüngür hüngür ağlayıp biraz derdine çare arayacaktır. Ama nerdeeee. Bunun gibi bir orospu çocuğunun eline düşmüştü. Adamın son olarak beraber olduğu kadın ile nerdeyse 1 senedir evli oluğunu öğrenidr karısı. Karısı çocukları için katlanır bu acıya. İlerleyen zamanlarda da adam yeni bir evde en son 1 senedir evli olduğu kişi ile eve çıkacağı haberini alır kadın...

Durumu siz düşünün artık bayanlar. Ben adete patlamaya hazır bir atom bombası haline geldim. Annem akşam eve geldiğinde üzerinde bir gerginlik, bir sinir vardı ki sormayın. Nedeni ise bu yukarıdaki bütün olaylarmış. Babam ve ben odamda oturup konuşurken annem geldi yanımıza. Hemen sordum "Ne oldu anne? Neden bu kadar sinirlisin?". Kadın bu olayı bana anlatırken adeta gözleri doldu.. Çok üzüldü. "Bu kadında nasıl bir sabir vardır hiç anlamadım" "Bu adamda hiç vicdan yok mu?" "NE biçim insan bunlar?" "İnsan olan bunu yapmaz!" "Kadına, çocuklarına yazık!" deyip durud annem. O sırada benimde ablam geldi aklıma... İçimden "Ulan şerefsizin biri ablama böyle bişe yaparsa, yaşatmam ben onu!" dedim.

Sizde evleneceğiniz zaman adam akıllı birilerini bulunda evlenin! "Ayyy bu çocuk çook karizmatik.." "Ayyy bu çocukta bok gibi para var, her istediğimi alır.." "Yaa canım benim.. Sen ne şeker şeysin öyle. Tabi evlenirim seninle" gibi salak salak gerekçeler yüzünden ömrünüzü heba etmeyin! Zengin koca değil, adam akıllı koca bulun. Dünyaya 3-5 defa geliyoz AQ... Adam akıllı evlenin öyle yaşayın.. Evleneceğiniz kişi ile koskoca bir ömür geçireceksiniz... Ölene kadar beraber olacaksınız. 3-5 sene sonra ayrılmayı düşünüyorsanız hiç evlenmeyin.. Kendinize bi jigolo tutarsınız öyle yaşarsınız. Siktiri boktan mazerekler ilede mutlu bir yuvanızı yıkmayın. Hiç unutmayın ki evlilikten sonra olan ayrılıklarda erkekten çok kadın yapranır, o hasar görür. "Alsan alınmaz, satsan satılmaz" konumuna düşersiniz sonra...Bu konumada kimse düşmek istemez değil mi?

Erkeklere o kadar güvenmesin. Bir erkek olarak bunu bende diyorum. Tabi kişiden kişiye görede değişir bu durum. Her bayanın aynı olmadığı gibi, her erkekde aynı değildir...(ohhhh be.. rahatladım biraz..)

.

23 Aralık 2008 Salı

Zamansız Bir Anda Yaşandı


Kızların çok şerefsiz bir varlıklar olduğunu üniversite yıllarımdayken 2. sınıfta aşık olduğum bir kız sayesinde tasdikledim. Kendimi öyle kaptırmıştım ki kıza, "git boğaziçi köprüsünden kendini aşağıya doğru kuşlar gibi özgür bırak" dese gidip yapacak konumdayım. Benim gözümde ondan başka güzel kız yok okulda. En güzeli, en alımlısı, bana en uygun, benim kafadan birisi diye düşüyordum... Netde takılırken görmüştüm bir söz var, aynen beni anlatıyor. Hatta hakkıma kısmınada koyarım bu yazıdan sonra bu sözü. Söz şu şekilde: "Benim yazdığım bir masaldı bu sonu mutlu olmayan, kurduğum hayale inandım ben aslında hiç var olmayan". Bu yazıyı yazarken netnden yeniden aradığımda Berker adında amatör bi şarkıcının bir şarkısının sözleri olduğunu öğrendim.

Üniversite zamanında birinci sınıftayken bizim sınıfta o kadar samimi bir ortam yoktu. Herkes kafasına göre takılıyordu. Sınıf 3-4 gruba ayrılmış öyle yaşamaya devam ediyorlardı.Bende kendimce arkadaşlar edinmiş takılıyodum. Evde kaldım her zaman. Evde kalmak gibisis yoktur. Okuyanlar bilir evde kalmanın rahatlığını. Herneyse geldik 2. sınıfa... Ben bu kızla iyice yakınlaşmaya başladım. Birde benim şöyle bi huyum vardır. Birisi benden yardım istediğinde kıramam o kişiyi bütün planlarını o anda değiştirir ona zaman ayırırım. Aslında bu güzel bir huy ama daha sonradan fark ettim ki kişiye göre planlarımı değiştirmeliymişim. Bu kızla samimi olma şeyimde burdan gelir. Derslerde benle bi tane çocuk vardı ondan iyi olan yoktu. Hocalar sınıfta ikimizi iyice tanırdı.

Bir vize zamanında bu kız yardım istedi. Yok şu dersten eksiğimiz var felandı filandı derken bahenesini buldu soluğu en son benim oda da aldı. Vize zamanında bizden çımaz hale geldi kız. Ben ders anlatıyor samimiyeti kuruyordum. Öyle bişeki benim kanka dediğim birçok kız arkadaşım var. Yani erkeklerin erkek kankası olur ya benim o şekilde hem kız olarak hemde erkek olarak arkadaşlarım var. O yüzden bu kızla ders çalışma zamanlarımızda da herhangi bi şekilde "bu kızı kendime ayarlim iyi olur" "tam benlik kız ha" felan gibisinden bir düşünce yok bende. Olmazda zaten. Sonuçta aynı sınıfta okuyan arkadaşız. Ama ne olduysa ben anlam veremediğim bir şekilde bu kıza kendimi kaptırdım. Tam aşk adamı moduna girmiş durumdayım. "Dişi köpek kuyruk sallamazsa erkek köpek gelipte onu becermez" gibi bir söz vardır belki duymuşsunuzdur. Bu kızın bana davranışlarıda normal kız arkadaşlarımdan daha yakındı... Yani onunda bana bir yakınlık hissettiğini anladım. Zaten ilişkilerim öyle gider genelde... Adam akıllıda (kendimce) bir ilişki yaşayamadım. Benim kıza karşı hislerimin içime dolup taşmak üzere olduğu sırada üniveristenin bahar şenlikleri başladı. Konserler vardı. Tam bir Duman grubu hayranıyım. Her ne kadar onlar gibi ot içmesemde seviyorum o grubu. Duman grubuna konser vercekti. Ondan önce bir konser vardı. Ona beraber gittik. Ne yaptı etti yanıma geldi bu. Bizi gören "bunlar sevgilidir" derdi. Birde kızla yaşadığım mutlu anılar sadece konsererden ibaretde değil. Beraber çok şey yaptık. Açık ve bariz bi şekilde. Tabi bende dayanamadım bu konserler sırasında kıza açıldım. Kızın orospuluğuna bak ya.."eee şey.." "sen bulunması zor bir arkadaşsın" "uzun bir süre bir ilişki yaşamak istemiyorum" gibi daha birçok laflar etmeye başladı. Lan kaltak bana yanaşırken öyle olmuyodu ama!! :@ Ben bu lafları duyunca çok sinirlendim. Hatta kızı yerin dibine soktum diyebilirim. Sonrada eli mahkum özür diledim.. Özür dilememim nedenide bunun en yakın kankası ilede ben arkadaşım. Onunlada samimiyiz. Hatta bu bize geldiğinde o kankasıda kesin gelirdi... Ayrılmaz ikiliydiler diyebilirim.

Okul bitti aradan o kadar zaman geçti... Bir gün üniversitede aynı evde kaldığım bir arkadaşımla msnden konuşuyoruz. Bu olay daha 2-3 ay önce felan oldu. Gerçi okulu bitirelide fazla olmadı yani. Benim o zamanlar deliler gibi aşık olduğum kız ile konuşuyodu. Onunlada uzun zamandır görüşmüyodum. Msnden slm yazdım sonrada klasik halhatır sorma şeyleri felan derken ikimizde sustuk. Benim arkadaşta maşallah konuşmaya devam diyodu. Bi program sayesinde arkadaşımın bilgisayarına girdim ve kız ile olan konuşmalarını izledim. Kızın benim dediğim zamanlarda mı yoksa ondan sonramı ne annesi ile babası ayrılmış... hatta bir ara mesajlaşmıştık "evimizi taşıyoruz" demişti. Demekki nedeni oymuşş... Onun adına açıkcası çok üzüldüm. Ona karşı duyduğum o aşktan şuanda hiçbir eser kalmadı diyebilirim. Diyebilirim değil kalmadı zaten. Zamanında da yeterinde sikti attı beni...

Bu kadar olayın üstüne Rafet El Roman'ın Zamansız Bir Anda şarkısı ne iyi gider dimi? Hatta bir sıralar çok dinlediğim bir şarkıydı. Şuanda bile benim için bir anlamı var.. Buyrun dinleyin...

22 Aralık 2008 Pazartesi

Quiz Saçmalıkları


Son zamanlarda işlerde var bir yoğunluk anlamış değilim hâlâ... İşlere yetişemiyorum resmen. Birde haftasonları başlayan kurs.. İyice ağzıma sıçıyo. Kendime zaman ayıramaz oldum. Uzun bir süre sonra ilk defa bu akşam bi arkadaşımla bi yerde oturdukda görüştük, kafa dağıttım, içtim nargilemi felan. Vala zor ya...

Haftasonlarıda genelde uyurum 12 ye kadar felan. Haftaiçi iş haftasonu kurs... Kursda 1 de başlıyo. Eve yakın zaten, evden çıkıtıktan sonra 10 dk yürüyorum kurstayım.. Bugünde quiz vardı kusta. AQ ne zaman önemli bişe olsa, benim özel işim olsa, oturup ders çalışasım gelse ya da ertesi gün sınavım olsa ev misafir dolar. Bende kesin bi bokluk var. Dün akşam quize hazırlanamadım. Sabahta 10da uyanıpta ders çalışcam bide. Nerdeeee.. Kurdum alarmı 10 a 11.30 da uyanabildim anca. Duş felan aldım, erkenden hazırlandım sonrada biraz göz atatım dedim şu ders notlarına. Baktımda aq kalan zaman zaten belli... O sırada da kahvaltı hazırlandı ders çalışmayı bıraktım. Belki max. 30 dk bakabilmişimdir ders notlarına. Yaptım kahvaltıyı gittim kursaaa...

Lan en uyuz olduğum şeylerden birisi kopya çekmektir. Herkes bişe sayıklar sınav sırasında. "Bery şu ne lan sen bilirsin" "Lan bery sen varya ne şerefsizsin adammışsın" "Olum göstersene lan kağıdını" gibi lafları sınav zamanlarında lisede ve üniversite zamanlarımda çok duydum. Bana o pek şerefli arkadaşlarım öyle desede öyle birisi değilim. Sınav kendini denemen için bir araç. Bunu adam akıllı kullansana be arkadaşım... Sınavdan 100 aldın diyelim. Lan kendini kandırmaktan başka bi bok yaptığın yok ki! Adam akıllı çalış 70 al geç daha iyi. Ben buna kızıyorum işte. Hazırcılık, beleşe konma şeysi çok...

Quiz oluyoruz, kurstayız... Sınıftaki sılalar normal sıra değil. Bildiğin masa var AQ. U şeklinde birleştirilmiş masalar düşünün. Bende bu U şeklindeki masaların bir kenarında dış kısmına oturuyorum. Dış kısım tamamen dolduğu için derse geç kalan bi kız tam karşıma oturdu. Öle bi kızın bön bön bana bakmasına ve karşımda cins cins davranmasına uyuz olurum. Sınav sanamı bu salak "Şu şöyle,hemen düzelt" "Bu neydi yaa.." "Neden değiştirmiyosun, benden baksana" gibi şeyler söylüyo. Sınav ortasında acayip gerildim ama ya.. Ulan istesem kopya çekerim sanane! Sanamı kaldı bana kopya vermek! Bide bu kız ile o kadar muhabbetim yok. Uyuz oluyom gibi bişe. Belirsiz bişe yani. Hocanın quizi sikine taktığı yok zaten. Bende kpya çekmek istemiyorum. Zaten sadece bir quiz yani.. Kendim içinde "Ne kadar biliyorum?" sorusuna cevap aramak için kpoya çekmedim. Kız uyuz etti beni. İstemediğim halde kopya vermesi yetmiyomuş gibi kağıdımdaki cevaplara sarktı kaltak. "Bunu yanlış yapmışsın düzelt." "O öyle değil böyle olcak" gibi şeyler sayıkları. Onun yüzünden 1 sorum yandı....

Demiştim ya bu aralar biraz kafa dinlicem diye. Belki kafa dinlemeyebilirim. Kursta fena olmayan biri var. Dersin ortasında ben bazen sınıfı şöyle bi gözlerimde süzerim. O kıza ne zaman baksam bana bakıyo AQ. "Bok mu var? Ne bakıyon" dicem ayıp olcak kıza. Kız güzel.. Çıtıpıtı bişe.. Ama tarzım değil sanırım. Sigara içiyo lan! Ben içerken bıraktım o hâlâ içiyo. Bide bu kızla şimdilik aynı zamanda da arkadaşız.. Kursta zaten adam akıllı biri yok ki. Nerde dengesiz ve aksilik olsa beni bulur. Bizde böle 2 kız 3 erkek bi arkadaş oratamı var hep beraber takılıyoz genelde. O 2 kızdan biriside bu.. Farklı bişe bi ihtimal onla işi pişirebilirim..

20 Aralık 2008 Cumartesi

Neriman - part 1

Neriman başlığına aldanıpta Neriman adında birisine aşık felan olduğumu sanma sakın. Kafamı bu aralar güzel bi şekilde dinlerken hiç uğraşamam kızla, aşkla, sevgiyle felan. En iyisi kafa dinlemek bir süre..

Neriman kimdir? Nedir, necidir? Neriman tam bir gerizeklı benim gözümden. Salahaddin Enis adında 1900 lü küsür yıllarında yaşamış bir yazarım romanının adı Neriman. Bu ufak romanda da yazar İstanbulda yaşanan bir aşk hikayesinden bahsediyo. Aslında tam roman sayılmaz. Benim roman dediğim kitaplar en az 250 sayfalık felan oluyo. Bu 140 sayfa felan.. Bende şuanda 90 küsür sayfalardayım. Neyse Nerimandan devam edelim.

Neriman ve Semih teyze çocuklarıdır.. Birbirlerine deliler gibi sırılsıklam aşıktırlar.. Henüz 18inde olan bu iki genç aşık mutlu mesut yaşarlarken bi bokluklar oluyo. Semih Nerimanın olduğu yerden ayrılmak zorunda kalıyor. (Hikaye 1900 küsürlü zamanlara göre anlatılıyor bunu unutmayın.) Neyse Semih ile Neriman ayrılıyor... Semih hâlâ deliler gibi Nerimanı seviyor.. Aradan 7 sene kadar bir zaman geçiyor.. Semih İstanbula Nerimanın yanına gidiyor. Daha doğrusu İstanbula gitmesi gerekiyor ve Nerimanıda görme ihtimali var. Neriman İstanbulda bir adada yaşıyor. Semihin çocukluk arkadaşı olan Haydar Nebil ile evlenmiştir ve birde Ercüment adında ufak bir çocukları vardır.. Bunları Semihte biliyor. Semih adaya geliyor, tam Nerimanın oturduğu köşke gireceği zaman "Nerimanı görünce dayanamam bu ızdıraba" deyip sahilde bir bara gidiyor. Orda biraz dinlenirken Haydar Nebil bunu görüyo ve eve götüyüro.

...

Semih Neriman ile evde belli bir süre kalıyor. Haydar Nebilde safın, duygusuzun, şiirden anlamayan, aşktan anlamayan öküzün birisi.. Neriman ise aksina tam bir aşk kadını.. Semihte Neriman gibi bir yapıya sahip. Hatta Semihin şiire karşı büyük bir ilgisi var. Gel zaman git zaman derken Neriman ile Semih bir gün baş başa kalma frsatı buluyolar. Dışarıda geliyo bu şans. Beraber gezmeye gidiyolar. Haydar Nebilde o akşam evinde başakb ir arkadaşı ile ilgilenmektedir. Bunlar dışarda bir ağacın altına oturup herşeyi konuşuyorlar.. Semih hâlâ evlenmemiştir.. Neriman ise aşkına ihanet edip evlenmiştir. O da aile zoru ile velenmiş kız zamanında... Zor durum yani. Bunlar orda öpüşmelerden, yiyişmelerden sonra eve gelir devam ederler yaşamaya..

Yanlız şu bir gerçek ki Semih çok acı çekmektedir. Şuanda hâlâ deliler gibi sevdiği kadın başkasına ait... Ve üstelik o öküz ile aynı evde kalıyor. Semih arada bir Haydar Nebil gibi bir öküzle nasıl evlendin gibisinden bu saf adam ile dalga geçerek alay ediyor. Semihte haklı.. Neriman ise iki gözyaşı ve 3 kelime ile Semihin kalbini kazanmıştır... Neriman Semihe "Kalbim manen senindir. Seni hâlâ seviyorum!" der ama aq karı başkasının kolunda ise bu Semih ne yapcak lan... Gerildim bak... Semih ise bu durumdan iyice rahatsız olmaya başlar ve bir bahane bulup gitmek ister. Şuanda durum bu şekilde. Semih seviyor ama çaresiz. Haydar Nebil fıstık gibi kıza konuş hazırcı yawşak. Neriman ise perişan halde, aile zoru ile evlendirilmenin cefasını çekiyor...

Gerçektende çok zor bir durum. Kitap 1-2 güne biter. Vakit buldukça okuyorum zaten... Bitincede part 2sini yayınlarım. Hikaye güzel bakalım sonu nasıl bitcek. Ben merak ediyorum. Şimdilik Neriman'a "kafana sıçım, akılsız" diyorum...

19 Aralık 2008 Cuma

Merhabalar


Herkese Merhaba. Baktım ki herkes almış eline gitarı tutturmuş bir şarkı söylüyor. Herkes kafasına ne eserse onu yapıyor.. Bende dedim ki "birde ben yapayım bunu"... Kendime bu blogu açtım. Hayatımdaki herşeyi gizli saklı hiçbişe kalmadan bu blogda yazacağım.

Herşeyi yazacağım dedim ama öyle herkesi açıkca ortaya koyacak değilim. Blogda bahsedeceğim kişilere takma isim takarım o şekilde anlatırım hep. Onlarıda gün yüzüne çıkarmanın bi alamı yok dimi ? Kendi çapımızda gizli gizli (ne fesatım bea :D ) bloglayalım istedim. İçimden gelen herşeyi yazacağım. Belki yazılarım biraz uzun olur ama okursunuz dimi ):

Blogda hayatımdan kesitler anlatacağım. Aşk ve sevgiden bahsederiz biraz.. Biraz duygusal olur ağlarız hep beraber... Birazda asabi olur dağıtırız ortalığı. Birazda neşeli olur hep beraber bi bara gider içeriz, eğlenirizz.. Süper olur be. Blogu olabildiğince samimi tutmaya çalışacağım. Eminimki yazılarımda da bunu belirtirim..

Birde PuCCa Günlük tariha geçecek çok güzel bir günlük. Her yazısını severek okuyorum. Kızında maşallahı var ha. Blogundaki o kadar dengesizle uğraşıyo, iş yerindeki dengesizler var + abuk sabuk rüyaları... İyi sabrediyo.. Ben onun yerinde olsaydım boğaziçi köprüsünden aşağı bırakırdım kendimi heralde..

Haydee arkadaşalar.. Başlayalım.